Ak Yıllar (!) 4-Rakamlarla Türkiye’nin 8 Yılı

Ak Yıllar (!) 3-YOKSULLAŞMA

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) açıkladı:

TÜİK’e göre en yoksul %20 ile en zengin %20 arasındaki gelir farkı 2009 yılında 8.5 kata çıktı.

– 2009’da 70 milyon 542 olarak belirlenen nüfusun 61 milyonunun bir hafta tatil yapma şansı yok.

– 57 milyon 470 bin kişinin yıpranmış eski mobilyalarını değiştirme şansı yok,

– 43 milyon 750 bin kişinin zor günler için kenara ayıracağı kefen parası yok.

– 42 milyon 300 bin kişi iki günde bir bırakın kırmızı eti, beyaz et yeme şansı yok,

– 30 milyon 730 bin kişinin yeni bir elbise şansı yok,

– 29 milyon 540 bin kişi konutunda çatlama, küflenme, çatısında akma koşullarına sahip bir barınakta oturma zorluğu içerisinde,

– 26 milyon 460 bin kişinin oturduğu barınağını ısıtma şansı yok. (Ulusal Basın 01 Mart 2011)

Sonuç: Nüfusun en çok kazanan %20’si ile en az kazanan %20’si arasındaki makas her gün daha da açılmaktadır.

Bir başka ifade ile garip-gurebayı ağzından eksik etmeyen Erdoğan’ın iktidarında zengin daha da zengin, fakir daha da fakirleşmektedir.

– %20’lik zengin kesim ülkenin toplam gelirinden %47.6 pay alırken en yoksul %20 sadece toplam gelirden %5.6 almaktadır.

– Bu rakamlar Milliyetçi Hareket Partisi Ar-Ge çalışmaları sonucu elde edilmemiştir. Bu rakamlar devletimizin bir kurumu olan Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı resmi rakamlarıdır.

Bu gerçekler bütün çıplaklığı ile etrafımızda sergilenmektedir. Toplum her gün satın alma gücü açısından geriye doğru gitmektedir. Yandaş diye ifade ettiğimiz iktidardan beslenenler zenginleşmekte ama Başbakanın iktidarında garip-gureba diye ifade ettiği ve ülkemizin %80’ini oluşturan halk kesimleri gün geçtikçe fakirleşmektedir.

Ülkemizin bu hale getirilmesinden Başbakan Erdoğan ve onun iktidarı sorumludur. Sırf bu nedenden dolayı ülkemiz bir kaosa sürüklenmeden iktidardan gitmelidir. Bunun en güzel ve şık olanı 12 Haziran seçimleridir. “Yapamayan gider, yapacak olan gelir” kural budur. Çare budur.

Mevcut siyasal iktidarın ülkenin gerçek gündemi olan yoksullaşmayı devamlı bir şekilde gündemden düşürmesi, sanal gündemler yaratarak yoksulluğun üstünü örtmesi yukarıdaki gerçek rakamlardan kaynaklanmaktadır.

Yeni mağduriyetler yaratılması mevcut siyasal iktidarın seçimlerinde hep can simidi olmuştur. Bu gerçek 12 Haziran’da sandıkta unutulmamalıdır.

Ak Yıllar (!) 2-İşte OECD’nin Türkiye İle İlgili ‘Eğitim’ Raporu

Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, OECD’nin 2010 Eğitim Raporu’na göre, OECD ülkelerinde ilköğretimde derslik başına düşen öğrenci sayısının 21.6 iken, bu sayının Türkiye’de 32 olduğunu bildirdi.

Koncuk, OECD ülkelerinde öğrenci başına yapılan harcamanın ilköğretimde yıllık 6 bin 741 dolar, Türkiye’de ise bin 130 dolar olduğunu belirtti.

2010-2011 eğitim-öğretim yılına ilişkin açıklama yapan Koncuk, bu eğitim-öğretim yılında da “sorunların katlanarak büyüdüğünü” ileri sürdü.

Okulların “KPSS’de yaşanan skandal” ile eğitim-öğretime başlayacağını öne süren Koncuk, konuyla ilgili soruşturma sürerken, Ağustos ayında yapılacak öğretmen atamalarının ertelendiği anımsattı.

“Bu skandal nedeniyle öğretmen adaylarının ve öğrencilerin mağdur olduğunu” savunan Koncuk, “Okullar öğretmen açığı sorunu ile açılacak. Bakanlık bu süreçte, öğretmen açığını gidermek amacıyla ücretli öğretmen alacağını açıkladı. Milli Eğitim Bakanlığı’nın kadro bekleyen öğretmenleri ücretli olarak istihdam etmesi fırsatçılıktır. MEB’in KPSS’yi bahane ederek, ücretli öğretmenistihdamı yapmayı planlaması vurgundan pay alma çabasıdır” dedi.

Bugün bakanlığın tahsis edilen 70 bin öğretmen kadrosu bulunduğunu belirten Koncuk, “Türk Eğitim-Sen olarak KPSS soruşturmasının en kısa sürede sonuçlanmasını ve bunun ardından KPSS’de yaşanan mağduriyetin giderilmesi için MEB’in 70 bin boş kadroya atama yapmasını istiyoruz” açıklamasında bulundu.

30 bin öğretmen atamasının öğretmen açığını gidermeye yetmeyeceğini savunan Koncuk, “70 bin öğretmen atamasının yapılması, hem KPSS’de mağdur olanöğretmen adaylarını bir nebze olsun rahatlatacak hem de öğretmen açığı sorununaçare olacaktır. MEB, KPSS’yi bahane ederek, ücretli öğretmen çalıştırmamalıdır. KPSS sonuçlarına bağlı olmayan kurumlararası ve açıktan atamalar ise bir an önceyapılarak, öğretmenler ihtiyaç olan bölgelere gönderilmelidir” diye konuştu.

Koncuk, Türkiye’de atanmayı bekleyen 370 bin öğretmen adayı olduğunuifade ederek, öğretmen atamalarının belli bir plan dahilinde, ihtiyaçlara ve beklentilere uygun şekilde yapılması gerektiğini bildirdi.

Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun sözleşmeli öğretmenlere verdiği sözün üzerinden tam 450 gün geçtiğini kaydeden Koncuk, bu süreçte sözleşmeli öğretmenlerin kadroya alınmadığı gibi, sözleşmeli öğretmen alımına da devamedildiğini ileri sürdü.

İsmail Koncuk, “Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, bir an önce sözünütutmalı ve tüm sözleşmeli öğretmenleri herhangi bir şarta bağlı kalmaksızınkadroya geçirmelidir” dedi.

“Derslik sıkıntısı”

Öğretmen açığının yanı sıra derslik açığının da çözümlenemediğini savunanKoncuk, okul öncesi eğitimin Türkiye geneline yaygınlaştırıldığı düşünüldüğünde, tekli eğitime geçilmesi ve çağ nüfusunun tamamının okula gitmesi durumundaöğretmen ve derslik açığının daha da artacağını ileri sürdü.

“OECD Bir Bakışta Eğitim 2010 Raporu”na göre;

OECD ülkelerinde ilköğretimde derslik başına düşen öğrenci sayısının 21.6, bu rakamın Avusturya’da 19.3, Danimarka’da 19.6, Yunanistan’da 16.8, İtalya’da 18.7 olduğunu bildiren Koncuk, “Türkiye’de ise ilköğretimde derslik başına düşen öğrenci sayısı 32’dir. Bu rakam İstanbul’da 46, Ankara’da 36, Bursa’da 38, Adana’da 39, Van’da 45,Şanlıurfa’da 53’tür” şeklinde konuştu.

Yine bu rapora göre, öğretmen başına düşen öğrenci sayısında OECD ülkeleri ortalamasının ilköğretimde 16.4, ortaöğretimde 13.7 olduğunu belirten Koncuk, Türkiye’de ise öğretmen başına düşen öğrenci sayısının ilköğretimde 22, ortaöğretimde 18 olduğunu kaydetti.Okullaşma oranlarına da değinen Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Koncuk, okul öncesinde okullaşma oranının yüzde 38.55, ilköğretimde yüzde 98.17, ortaöğretimde ise 64.95 olarak belirlendiğini belirtti.

OECD ülkelerinde öğrenci başına yapılan harcamanın okul öncesindeortalama yıllık 5 bin 447 dolar, ilköğretimde 6 bin 741 dolar, ortaöğretimde 8bin 267 dolar, yükseköğretimde 12 bin 709 dolar olduğunu ifade eden Koncuk,”Türkiye’de öğrenci başına düşen harcama miktarı yıllık ilköğretimde bin 130dolar, ortaöğretimde yıllık bin 834 dolar, yükseköğretimde Ar-Ge faaliyetlerihariç 4 bin 648 dolardır” dedi.

Ak Yıllar (!) 1-OECD’nin raporuna göre Türkiye işsizlik, yoksulluk ve doğurganlıkta dünya lideri oldu

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın genel seçimler elindeki en büyük kozu olarak gösterilen büyüme rakamları OECD’nin raporuna yansımadı. Erdoğan sık sık Türkiye’deki ekonomik büyümeye ve alım gücündeki artışa dikkat çekerken, OECD’nin açıkladığı raporda Türkiye dünyanın en yoksul 3 ülkesi arasına girdi. Gelir dağılımındaki eşitsizlikte ise Şili ve Meksika’nın yanında yer aldı.

“Bir Bakışta Toplum” raporunda OECD’nin sıraladığı en yüksek gelir eşitsizliğine sahip ülkeleri Şili, Meksika ve Türkiye olarak sıralandı. Rapora göre Türkiye, OECD ülkeleri arasında en düşük istihdam oranına sahip ülke konumunda bulunuyor. Kıskanacağımız ülkelerin başında ise Slovenya geliyor.

BEBEKLER ÖLÜYOR

Rapora göre Türkiye, işsizlik ve yoksullukta ilk sıralarda geliyor. Çocuk eğitimine en az parayı biz harcıyoruz, kadınların doğurganlık oranında en yüksek ülkelerden biriyiz. Türkiye’deki ortalama ömür de tüm OECD ülkelerinden daha kısa. Bebek ölümlerinde ise facia yaşanıyor.

YOKSULLUKTA İLK ÜÇTEYİZ

OECD’nin ‘Bir Bakışta Toplum’ raporuna göre en yüksek gelir eşitsizliği olan üç ülke: Şili, Meksika ve Türkiye.

Cumhuriyet’in yayımladığı rapora göre, Türkiye, işsizlik ve yoksullukta ilk sıralarda geliyor. Çocuk eğitimine en az parayı biz harcıyoruz, kadınların doğurganlık oranında en yüksek ülkelerden biriyiz. Türkiye’deki ortalama ömür de tüm OECD ülkelerinden daha kısa.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (OECD) yayımladığı “Bir Bakışta Toplum” raporunda, teşkilatın en yüksek gelir eşitsizliğine sahip ülkeleri Şili, Meksika ve Türkiye çıktı. Rapora göre Türkiye, OECD ülkeleri arasında en düşük istihdam oranına sahip ülke konumunda bulunuyor.

Rapor şu tabloyu ortaya koyuyor:

Gelirler eşitsiz: “Gini Katsayısı” ile ölçülüyor. Bu katsayıda “1” tam eşitsizliği, “0” tam eşitliği temsil ediyor. OECD’de bu katsayı 0.31 ortalamaya sahip. Şili 0.50, Meksika’da 0.48, Türkiye’de 0.41 ile “1”e en yakın, en bozuk ülkeler. Gelir eşitsizliğinin en düşük olduğu ülkeler 0.24 ile Slovenya, 0.25 ile Slovakya ve Danimarka.

İstihdam düşük: OECD’de 2009 itibarıyla istihdam oranı ortalama yüzde 66.1 iken bu oran Türkiye’de yüzde 44.3 ile en düşük düzeyde. Bu, her yüz kişiden 44’ü çalışıyor veya iş arıyor, diğer 66’sı onlardan geçiniyor anlamına geliyor. Türkiye’ye en yakın ülke yüzde 55.4 ile Macaristan. En yüksek oran ise yüzde 79.2 ile İsviçre’ye ait.

İşsizlik rekoruna yakınız: Türkiye, 2009’da yüzde 14.3 işsizlik oranı ile yüzde 18.1’lik İspanya’dan birazcık daha iyi gözüküyor. OECD üyesi Güney Kore’de bu oranın yüzde 3.2, Hollanda’da yüzde 3.9 olması, Türkiye’nin durumunu daha net ortaya koyuyor.

Yoksullukta üçüncüyüz: OECD bölgesinde ortalama yoksul nüfus oranı yüzde 11.1, Türkiye’de yüzde 17, ABD’de yüzde 17.3, Meksika’da yüzde 21. Çek Cumhuriyeti yüzde 5.4 ile en iyi durumda.

Eğitime para yok: Türkiye’nin 2007’de zorunlu eğitim için çocuk başına yıllık eğitim harcaması 1246 dolar. OECD ortalaması 8 bin 70 dolar iken Lüksemburg 16 bin 632 dolarla başı çekiyor.

Bebek ölümlerinde facia: Türkiye’de binde 17 olan bebek ölümü oranı (2008) binde 4.6 olan OECD ortalamasının üç katından fazla ve tüm OECD ülkeleri arasında bir numarada. Bu oran Lüksemburg’da binde 1.8.

En kısa ömür bizde: 1983 ve 2008 yılları arasında ortalama yaşam süresini en fazla arttıran ülke olan Türkiye’de 73.6 olan ortalama yaşam süresi, tüm OECD bölgesinde en alt sırada. Japonya 82.7 yıl ortalaması ile OECD bölgesinde ilk sırada geliyor.

Kaynak : http://www.internethaber.com/erdoganin-bu-rapordan-haberi-var-mi-340967h.htm?interstitial=true#ixzz1KA9nFnjh

RTE “MHP, kafatası ölçmekten başka ne yaptı?”

Kafatası ölçmek üzerine…
Başbakan, yaptığı partisinin son grup toplantısında “MHP, kafatası ölçmekten başka ne yaptı?” diye soruyor.

Türk Milliyetçiliğinin kafatası ölçme konusundaki bakışını anlamak için önce siyasi lideri Alparslan Türkeş‘in 40 yıl önce 9 Işık’ta (1978 Baskısı, sahife 91) yaptığı Türk tanımına bakmak gerekir. “Türk Milletinden olmak; Türk Milleti’ni sevmek ve Türk Devletine sadakatle hizmet aşkı taşımak, vatana bağlılık duygusu içinde bulunmak ve Türk Milleti’nin yükselmesi için elinden gelen her fedakârlığı yapmak ve çalışmak duygusu ve şuurudur.  Bu duygu ve şuuru taşıyan herkes TÜRK’tür.”

İşte Türk Milliyetçiliği’nin temel görüşü budur, herkesin bu görüş ışığında olayları değerlendirmek zorunluluğu vardır.

KİM O KAFATASÇI?
Başbakan Erdoğan ikide bir, ‘Bunlar kafatasçı!’ diyerek MHP’lilere böyle vuruyor…
MHP demek; onu kuran  Alparslan Türkeş demek.
Bugün MHP denilince akla ilk gelen isim o Türkeş’tir.
MHP’ye yapılan her vuruş da bir yerde Alparslan Türkeş’e yapılan vuruştur.
Kaç kez söyledi bunu Başbakan Erdoğan…
Hatta; MHP’lilere, ‘elleri kanlı’ göndermesi bile yaptı.
Neden?
1980 öncesindeki olayları kastederek…
Peki kim vardı o zaman MHP’nin başında?
Alparslan Türkeş…
Başbakan Erdoğan;  öyleyse Alparslan Türkeş’i suçlamış olmuyor mu?
– – –
İşte o Alparslan Türkeş’in bir oğlu…
Ahmet Kutalmış Türkeş!
Babasına bunları diyen Başbakan Erdoğan’ın yanına gitti.
AKP’li oldu.
Bir milletvekilliği için Başbakan Erdoğan’a haklısın demiş oldu.
Babasının kemiklerini de sızım sızım sızlattı.

***************************

  Hala Akp’ye Oy verecek Türk Milliyetçilerine ve Bay Kutalmış Türkeş’e duyurulur !!!!!!!!!!

AKP’nin Din İstismarı ve Dine Zarar Veren İcraatları

Başta Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP’liler “Milli görüş gömleğimizi çıkardık.” deseler de Refah Partisi’nin yaptığı gibi din istismarı yapmaya devam ediyorlar. Bunu Refah Partisi’ne göre daha profosyonelce yapıyorlar. Batı bölgelerinde demokrasi,özgürlük nutukları atarken İç Anadolu,Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri ile Karadeniz Bölgesi’nde halk arasında çok yoğun bir şekilde din istismarı yapıyorlar. Din istismarını Batı bölgelerinde muhafazakar vatandaşlarımız arasında da yapıyorlar. Tarikat ve cemaatler bu konuda AKP’ye çok yoğun bir şekilde katkı sağlıyorlar. AKP ile tarikat ve cemaatler arasında Cumhuriyet tarihinde şimdiye kadar görülmemiş büyüklükte bir ittifak mevcut.

Başta Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP’liler din istismarını çoğunlukla başörtüsü üzerinden yapıyorlar. Bunun yanında 2007 seçimleri öncesinde Abdullah Gül’ü “Dindar Cumhurbaşkanı” diye lanse ederek din istismarı yapmışlardı. Referandum kampanyası sırasında ise özellikle İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Karadeniz Bölgelerinde “Evet oyu verirseniz alevi hakimler gidecek, Müslüman hakimler gelecek.” biçiminde din istismarı yaparak bu bölgelerde yüksek oranda “EVET” oyu çıkmasını sağlamışlardı.

AKP, kendisini vatandaşlara “dindar parti-Müslüman parti” olarak tanıtmasına rağmen yaptığı icraatlar tam tersi yönde. Bizim Türk Milliyetçileri olarak AKP’nin bu konudaki ikiyüzlülüğünü vatandaşlarımıza göstermemiz lazım. Bunun için AKP’nin Türk Milleti’nin inançlarına ters düşen, zarar veren icraatlarını aşağıda açıklamaya çalıştım. İşte AKP’nin inançlarımıza ters düşen, zarar veren icraatları:

1-Papalığın yürüttüğü bir “Dinler arası Diyalog Projesi” var. Vatikan bu projeyi Hıristiyanlığı yayma yolunda bir araç olarak görüyor ve kullanıyor. Hıristiyan Dünyası ülkemizde çok yoğun bir biçimde misyonerlik faaliyetleri yürütüyor. AKP Hükümeti bu faaliyetlere karşı tedbir almakla yükümlü olduğu halde görevini yapmıyor. AKP’nin önceki dönemde Diyanet’ten sorumlu Devlet Bakanı Mehmet AYDIN diyalog konusunda şöyle diyor: Diyalog platformunda İslam’ı tebliğe kalkışmak en büyük dinsizliktir.

2-Referandum kampanyası sırasında AKP yönetimi teşkilatlarına genelge göndererek 12 Eylül tarihine kadar yurtdışına çıkışları durdurdu. Bunun amacı AKP tabanını oluşturan vatandaşların Umre ziyareti için kutsal topraklara gidişini önlemekti. AKP’liler Umre’ye gidenlerin referandumda oy kullanamayacaklarını hesap ettikleri için bu yola başvurdular.

Kaynak:8 Ağustos 2010 tarihli Yeniçağ Gazetesi

3-Türk Bayrağı’ndaki yıldız Türklüğü temsil ederken hilal de İslamiyet’i temsil eder. Buna göre AKP, dinimize ve inançlarımıza saygılı bir parti ise Türk Bayrağını koruyup kollamak ve yüceltmek durumunda. Ancak, gerçek öyle değil. PKK’lıların Habur Sınır Kapısı’ndan girişleri sırasında AKP, PKK’lıların ellerindeki PKK Bayrağına dokunmadı. Buna karşılık AKP şehit ailelerinin TBMM’yi ziyareti sırasında polise talimat vererek şehit ailelerinin ellerindeki Türk Bayraklarını toplatmaya kalktılar. Şehit ailelerinin gösterdiği yoğun tepki üzerine polis bu girişimden vazgeçmek zorunda kaldı. Bu durumda AKP’ye şunu sormak gerekiyor: PKK Bayrağına bir şey diyemezken gücünüz Türk Bayrağına mı yetiyor?

Kaynak:İsrafil K. KUMBASAR’ın 29.10.2009 tarihli Yeniçağ Gazetesi’nde yayınlanan yazısı

4-AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Kretschmer ile ABD Büyükelçisi Edelman Hükümete başvurarak Cuma namazında okunan Ali İmran suresi 19. Ayeti olan  “Allah Katında Din İslam’dır” ayetinden rahatsız olduklarını bildirerek hutbeden çıkarılmasını talep ettiler. Hükümet bu talebi kabul ederek bu ayeti çıkartarak yerine “Tövbe eden hiç günah işlememiş gibidir” hadisinin konulmasına karar verdi ve bu karar uygulandı.

Kaynak:milligazete.com.tr 29 Nisan 2006

5-AKP, Batı’ya şirin gözükmek amacıyla İstanbul için “İstanbul 2010: Avrupa Kültür Başkenti” projesini uygulamaya koydu. Bu projenin ana fikri İstanbul’un Ermeni ve Rum karakterini vurgulamaktı. Bu proje 2010 yaz aylarında uygulandı. Güya İstanbul’un tanıtımı  için bizim vergilerimizden toplanan 300 milyon TL harcandı. Bu proje ile kesinlikle İstanbul’un Türk karakteri değil, aksine Rum ve Ermeni karakteri öne çıkarıldı. Projenin hazırlık aşamasında Başbakanlığın himayesinde  “Türkiye Tanıtım Konseyi”  kurulmuştu.Bu konsey birtakım raporlar hazırlamıştı.Bu raporlardan birinde aynen şu ifadeler var: Türkiye’deki dinler ile ilgili iki temel sorun göze çarpmaktadır; birincisi vakıf malları sorunu, diğeri de Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmamasıdır.Bugün Türkiye’de Hıristiyan dünyasının kendi dinlerini öğrenebileceği bir yer yoktur. Türk halkının yüzde 99’u Müslüman’dır ve din bakımından dünyada bu kadar homojen olan başka bir toplum yoktur. Bu durum tartışma ortamını da olumsuz etkilemektedir. Gayrimüslimler yalnızca İstanbul ve İzmir’de yoğundur. Halkımız kendisini yalnızca ’Müslüman-Türk’ olarak tanımlamakta, diğer değerlere sahip çıkmamaktadır. Batılı gözüyle ülkemiz ’istilâ’ altındadır.

Kaynak: Arslan BULUT’un Yeniçağ Gazetesi’nde yayınlanmış yazısı

6-Fener Rum Patrikhanesi eskiden beri bir ihanet yuvası olarak faaliyet göstermiştir. Osmanlı Devleti döneminde bir patrik Rusya lehine casusluk yaptığı için patrikhanenin kapısında idam edilmiştir. Patrikhane, İstiklal Savaşı sırasında açıkça Yunanlılar ve İngilizlerle işbirliği yaparak ihanetlerini devam ettirmiştir. Patrikhaneye bağlı Heybeliada Ruhban Okulu casus papazlar yetiştirmiştir. Kıbrıs Türkleri’nin katili Makarios da Ruhban Okulu’nda okumuştur. Patrikhane’nin bu ihanetleri nedeniyle Büyük Önder Atatürk 20 Ocak 1923 tarihli Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’nde aynen şunları yazmış:Bir fesad ve hıyanet ocağı olan ve memleketimize nifak tohumları eken, uyuşmazlıklar yaratan, Hıristiyan hemşehrilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluğa ve felakete sebep olan İstanbul Rum Patrikhanesi’ni artık topraklarımız üzerinde bırakamayız.Bu tehlikeli teşkilatı memleketimizde muhafazaya bizi mecbur etmek için ne gibi vesile ve sebepler gösterilebilir?Türkiye’nin Rum Patrikhanesi için arazi üzerinde bir sığınılacak yer göstermeye ne mecburiyeti var?Bu fesad ocağının hakiki yeri, Yunanistan değil midir? Büyük Millet Meclisi tarafından idare edilmekte olan yeni Türkiye, Babıali’nin taht-ı idaresindeki eski Osmanlı İmparatorluğu değildir. Yeni Türkiye şeref ve haysiyet, kudret ve kuvvetini müdrik ve hukukunu muhafaza için mevcudiyetini tehlikeye atmaya hazır ve amadedir.
Lozan Anlaşması’nın hazırlık görüşmeleri sırasında bilmediğimiz sebeplerden ötürü Patrikhane’yi ülke dışına çıkarmak mümkün olmamıştır. Buna karşılık yeniden ihanet yuvası olmasının önüne geçmek için Patrikhane’nin faaliyetleri Türkiye’de yaşayan Rumların dini ve hayır işleri ile sınırlandırılmıştır. Lozan Anlaşması’na göre Patrikhane, ülkemizde yaşayan 4.000 civarında Rum’un dini ve hayır işlerinden başka şeylerle ilgilenemez. Patrikhane, hiçbir zaman bununla yetinmemiştir. ABD ve AB’nin desteğiyle Dünyada yaşayan tüm Ortodoks Hıristiyanların temsilcisi olmak, Vatikan tipi bir din devleti statüsü kazanmak, Heybeliada Ruhban Okulu’nu Türkiye Cumhuriyeti’nin denetimi dışında yeniden açmak için teşebbüslerine devam ediyor.
Hükümet yetkililerinin milli çıkarları korumak için Patrikhane’nin bu haince teşebbüslerine  karşı durmaları gerekirken maalesef Patrikhane’nin yanında yer alıyorlar.İşte Başbakan’ın ve bazı bakanların Patrikhane’yi destekleyen açıklamaları:
Patrik ekümenik olsa ne olur ki. Patriğin ekümenik olup olmadığına sen niye karar veriyorsun kardeşim? Müslümanların diyelim lideri belirlenecek, buna Ortodokslar mı karar verecek. Fatih zaten kompleks duymamış, ekümeniklik vermiş. Neymiş, içimizde Vatikan gibi bir devlet olacakmış. Buna kargalar bile güler.
 Ruhban Okulu’nun kapalı olması vahim bir hatadır. Kapatılma gerekçesi haksızdır. Ruhban Okulu’nun bugün hiçbir kanun değişikliği yapılmadan açılabileceğini düşünüyorum.
(Milli Eğitim Eski Bakanı Hüseyin ÇELİK)

Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN 2010 Mayıs ayında Atina’ya yaptığı resmi ziyarette gazetecilerin “Patrik Bartholomeos’nun ekümenik olarak nitelenmesi sizi rahatsız ediyor mu ve neden yanınızda getirmediniz?” sorusu üzerine şu cevabı verdi:
Diyanet İşleri Başkanımın meşguliyeti olmasaydı ikisini beraber getirmeyi düşünüyordum. Zamanlama örtüşmediği için gerçekleştiremedik. ’Ekümenik’ sorusuna gelince,beni rahatsız etmez. Ecdadımı rahatsız etmediğine göre beni de rahatsız etmez. Ama benim ülkemde bazılarını rahatsız edebilir.
Kaynak:gazetevatan.com 15.05.2010

7-Kanunlarımıza göre Fener Rum Patrikliğine seçilecek kişinin Türk vatandaşı olması gerekiyor. Türkiye’de yaşayan Rumların sayısı kadın ve çocuklar dahil olmak üzere 4.000 civarında. Bu sebeble şimdiki Patrik Bartholomeos’tan sonra patrik olacak niteliklere sahip kimse bulunmadığı için patriklik makamının boş kalacağı söyleniyordu. Tabi ki, bu bizim sorunumuz değildi. AB ve ABD bunun telafisi için Hükümete baskı yaptı. AKP Hükümeti, baskılara boyun eğerek dünyanın çeşitli yerlerinde görev yapan 14 Rum Metropolite Türk vatandaşlığı verdi. Bu icraatıyla AKP Hükümeti yok olmaya, tükenmeye yüz tutmuş Patrikhaneyi yeniden canlandırdı. Çünkü, Patrik Bartholomeos’tan sonra bu 14 metropolitten birisi patrik olacak. Hükümet böylelikle Hristiyan Ortodokslara çok büyük bir hizmet yapmış oldu. AKP’nin bu icraatı Türkiye ve Türk Milleti açısından ise çok büyük bir talihsizlik ve kara bir sayfadır. Patrikhane, AKP’nin bu yardımı sayesinde ihanetlerine devam etme imkanı bulmuş olmaktadır.
Kaynak:milliyet.com.tr 15 Ekim 2010

8-AB ve ABD yıllardır Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması için Türkiye’ye baskı yapıyor. Heybeliada Ruhban Okulu’nu patrikhane kendisi kapattı.1982 yılında YÖK, Patrikhaneye bir yazı göndererek isterlerse İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi bünyesinde Hıristiyan Ortodoks Mezhebi ile ilgili bir bölüm açılabileceğini bildirdi. Patrikhane bunu kabul etmedi.
Sonraki yıllarda ise Patrikhane sürekli olarak Türkiye’yi Ruhban Okulu’nu açmadığı gerekçesiyle dünyaya şikâyet etti. Patrikhane, bu şikâyetlerine devam ediyor. Patrikhane, Ruhban Okulu’nun Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin denetiminin dışında özerk bir okul olmasını istiyor. Böylece Ruhban Okulu’nda hain papazlar yetiştirilebilecek.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılacağı sinyalini verdi. Bununla ilgili gazete haberini aşağıda veriyorum. Haber şöyle:
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması taleplerini haklı bulduklarını belirtti ve okulun açılacağı sinyalini verdi.
Arınç, Türkiye’deki dini azınlıkların ruhani liderleri ve cemaat vakıflarının başkanları ile Başbakanlık’ın Dolmabahçe’deki ofisinde kahvaltılı toplantıda bir araya geldi.
Arınç’ın gündeminde ruhban okulu vardı.
“Onların din görevlisi yetiştirme ihtiyaçlarını, dini haklarının bir gereği olarak haklı buluyoruz” diyen Arınç, “Heybelida Ruhban Okulu’nun tekrar eğitime başlaması konusunda şahsım ve hükümetimizin kararı olduğunu bildirmeliyim” ifadesini kullandı.
“Bir hukuk devleti olan Türkiye’nin kendi mevzuatı içerisinde umarım çok fazla geçmeden gerçekleştireceğiz” diyen Arınç, konuya iyi niyetle yaklaştıklarını belirtti.
Arınç, “Ama Anayasa Mahkemesi’nin ve diğer mevzuat hükümlerinin bir kısıtlama getirdiğini biliyoruz. Hükümetimizin görüşü; dini inançlara sahip ülkemizde yaşayan insanların azınlık statüsü içinde değerlendirilirse değerlendirirsin, Lozan’dan kaynaklanan hakları söz konusu edilirse edilsin, biz onlara başkasından farklı olarak bakmıyoruz. Onların din görevlisi yetiştirme ihtiyaçlarını, dini haklarının bir gereği olarak haklı buluyoruz” diye konuştu.
Arınç, bu konuda Fener Rum Patriği ve ilgililerle görüşmelerinin devam ettiğini kaydetti.
http://www.gazetevatan.com 11.03.2010

Başbakan R. Tayyip ERDOĞAN da 22 Ekim 2010’da Atina’ya yaptığı resmi ziyaret sırasında Patrikhane ve Ruhban Okulu konusunda gazetecilere şu açıklamayı yaptı: Bu konularla ilgili istikşafi görüşmeler malum bir hukuk içinde arkadaşlarımız tarafından verimli bir şekilde yürüyor. Bunun yanında özellikle yetimhane ile ilgili konuda patrikhaneye devri hususundaki süreç şu anda olumlu şekilde devam ediyor. Bildiğiniz gibi Sen Sinod Meclisi’ndeki üyelerle ilgili olarak vatandaşlığımıza müracaat eden Metropolitten 12 tanesinin vatandaşlık işlemi tamamlandı.Tabii bu aslında önemli adımdı. Bugüne kadarki bir belirsizliğin çözümüne de neden oldu. Aynı şekilde Heybeliada Ruhban Okulu ile ilgili olarak da temenni ederiz ki en kısa zamanda bir hukuk çerçevesinde çözümünü inşallah iktidarımız gerçekleştirir.
22.10.2010 http://www.internethaber.com

9-AKP,2003 yılında İmar Kanunu’nun ek 2. Maddesinde bir değişiklik yaptı. EK 2. Maddenin önceki haliyle değişiklikten sonraki halini aşağıda veriyorum. Şöyle:
Ek Madde 2 – (4380 – 31.7.1998) İmar planlarının tanziminde, planlanan beldenin ve bölgenin şartları ile müstakbel ihtiyaçları gözönünde tutularak lüzumlu cami yerleri ayrılır.
İl, ilçe ve kasabalarda müftünün izni alınmak ve imar mevzuatına uygun olmak şartıyla cami yapılabilir.
Cami yeri, imar mevzuatına aykırı olarak başka maksatlara tahsis edilemez.
Ek Madde 2.- (Değişik 4928 – 15.7.2003 m.9) İmar planlarının tanziminde, planlanan beldenin ve bölgenin şartları ile müstakbel ihtiyaçları göz önünde tutularak lüzumlu ibadet yerleri ayrılır.
İl, ilçe ve kasabalarda mülki idare amirinin izni alınmak ve imar mevzuatına uygun olmak şartıyla ibadethane yapılabilir.
İbadet yeri, imar mevzuatına aykırı olarak başka maksatlara tahsis edilemez.
Bu değişiklikle Türkiye’nin her yerinde kilise ve havra açmak imkânı getirilmiştir. Hatta bu değişiklikle apartmanlarda dahi kilise açmak imkânı sağlanmıştır. Böylece, Hıristiyan misyonerlere misyonerlik kapısı sonuna kadar açılmış olmaktadır. Alevi vatandaşların cemevlerini ibadethane olarak kabul edilmesi talebini reddeden AKP’nin Hıristiyan misyonerlere kapıları ardına kadar açması herhalde İslam’ın ve Müslümanların yararına değildir. Bu gerçeği, “Müslüman parti” diyerek AKP’ye oy veren dindar vatandaşlarımıza mutlaka göstermek durumundayız. Bunu yapabilirsek din istismarı imkânını AKP’nin elinden almış oluruz. AKP; din istismarı yapamadığı zaman hızla erime sürecine girecek, bu da milletin ve ülkenin hayrına olacaktır.

10-AB’ye uyum süreci kapsamında AB’nin dayatmalarıyla Vakıflar Kanunu değiştirildi.Yeni çıkarılan Vakıflar Kanunu ile azınlık vakıflarına,yabancılara ve yurtdışında kurulmuş olan vakıflara birçok haklar verildi.Önce bu hakları inceleyelim.Sonra ülkemiz açısından sakıncalarını açıklayalım.Yeni Vakıflar Kanunu ile azınlıklara ve yabancılara tanınan haklar şunlar:
·   Kanunun 5/son maddesiyle yabancılara Türkiye’de vakıf kurma hakkı verilmiştir.

·   Azınlık vakıflarının yeni mal edinmesi önceden sınırlanmıştı.Kanunun 12. Maddesi ile azınlık vakıflarına yeniden sınırsız olarak mal edinme hakkı verildi.

·   Kanunun 14. Maddesiyle diğer vakıflarla birlikte azınlık vakıflarına da vakfiye şartlarını değiştirme hakkı verildi.

·   16/son maddeyle azınlık vakıflarına ait hayrat niteliğindeki taşınmazların başka amaçlarla kullanılma hakkı verildi.

·   25. Maddeyle azınlık vakıfları dahil tüm vakıflara yurtdışında faaliyet gösterme,şube açma,yurtdışındaki kişi-kurum ve kuruluşlardan ayni ve nakdi bağış alma;yurtiçi ve yurtdışında faaliyet gösteren vakıf ve derneklere ayni ve nakdi bağış yapma hakkı verildi.

·   Karşılıklılık esasına göre yabancı vakıflara Türkiye’de faaliyet gösterme ve şube açma imkanı getirildi.

·   Kanunun geçici 7. Maddesiyle azınlık vakıflarının 1936 yılında verdikleri mal beyannamesinde kayıtlı olup da özel kişiler adına kayıtlı taşınmazlar ile 1936 yılından sonra aldıkları veya azınlık vakıflarına vasiyet edilen,bağışlanan ancak hazine,vakıflar genel müdürlüğü ya da bağışlayanlar adına tapuda kayıtlı tüm taşınmazların talep halinde azınlık vakıfları adına tapulanması hakkı verildi.

Yeni çıkarılan Vakıflar Kanunu’nun sakıncaları ise şunlardır:

·   Yeni Vakıflar Kanunu ile yabancılara ve yabancı vakıflara istedikleri gibi Türkiye’de at oynatma imkanı verilmiştir.Yabancılar bu vakıflar aracılığıyla misyonerlik faaliyetleri ile bölücülük faaliyetlerini serbestçe yapabileceklerdir.

·   Bu kanunla yabancı ülkelerin ülkemizde yıkıcı ve bölücü faaliyetleri kışkırtma destekleme imkanı verilmiştir.

·   Azınlık vakıflarının güçlenmesi ve taşınmaz zengini olma imkanı yaratılmıştır.

Özetle yeni çıkarılan vakıflar kanunu milli birliğimizi ve bütünlüğümüzü ve milletimizin inanç birliğini sarsacak çok tehlikeli hükümler taşımaktadır.

11-Başbakan Tayyip ERDOĞAN,Marmara Üniversitesi’nin 2010-2011 akademik yılının açılışında yaptığı konuşmada aynen şunları söyledi:Ülkemizi ileri demokrasiler konumuna getireceğiz, Standartlara uyan değil standart belirleyen ülkelerden biri haline geleceğiz. Tarih boyunca farklı medeniyetlerin, farklı inanç gruplarının gerekirse kendi yargılamalarını yapmalarına saygı duyan bir ülkenin varisleriyiz. İnşallah gelecekte dünyada yine öncü bir rol üstleneceğiz. Gençlerimizin buna inanmasını istiyoruz. Türkiye’nin her bir vatandaşı özellikle gençleri tam bir özgüven içerisinde olmalı. Ben bir kez daha 2010-2011 eğitim ve öğretim yılının Marmara Üniversitesi’ne hayırlı olmasını temenni ediyorum. Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Kaynak:beyazgazete.com

Tayyip ERDOĞAN,bu konuşmasıyla Osmanlı Devleti döneminde olduğu gibi azınlıkların kendi mahkemeleri olmasını,Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına tabi olmayıp kendi hukukuna tabii olmasını istediğini açıklamış oldu.Tayyip ERDOĞAN’ın bu istekleri Osmanlı Devleti’nin yıkılmasına yol açan en önemli sebeblerden birisidir.Azınlıklara bu hakları verirsek devletimizin tekliğini,milletimizin birliğini,ülkemizin bütünlüğünü korumak mümkün olmayacaktır.

Lozan görüşmelerinde Yunan Heyeti’nin başkanı Venizelos da azınlıkların ayrı hukuku olması konusunda çok ısrar etmiş,ancak bu Türk Heyeti’nce kabul edilmemişti.Başbakan ERDOĞAN’ın şimdi Venizelos’un savunduklarını savunması Türk Milleti açısından çok büyük bir talihsizlik değil mi?

12-2004 yılında çıkarılan Türk Ceza Kanunu taslağında zina suç olarak kabul edilmiş ve yaptırıma bağlanmıştı.AKP,Avrupa Birliği’nin baskısıyla zinayı suç olarak düzenleyen maddeyi taslaktan çıkardı ve halen zina suç değil.İşte,millete kendisini “Müslüman parti” diye tanıtan AKP’nin gerçek kimliği bu.

13-Referandum kampanyası sırasında Enerji Bakanı Taner YILDIZ Şanlıurfa’da Şanlıurfa Genç İş Adamları Derneği’nin iftar yemeğine katılmış,yemek sırasında bir konuşma yapmıştı.Bakan Yıldız, bir ara konuşmasının uzadığının farkına vararak, kolundaki saatine bakıp, teravi namazına yaklaştığına değinerek konuşmasını kesmek istedi.

Bakan’ın bu sözleri üzerine yanında bulunan protokol masasındaki Şanlıurfa Valisi Nuri Okutan ile AKP Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman, araya girerek ‘Sayın bakanım siz rahat konuşun imamı ayarladık !’ sözleri üzerine Bakan Yıldız, bir süre daha konuşmasına devam etti.

İftar yemeğinin ardından Balıklıgöl’e geçen ve vatandaşlarla Ayin-Zeliha gölünde çay içen Yıldız, namaz kılmak için Rızvaniye Camiine gitti.

Burada saat 20.44’te teravi namazına giren cemaatin dağılmasından sonra hazır bulunan imam tarafından gecikmeli olarak saat 22.00’da namaz kılan Bakan Yıldız, AKP Kadın kolları tarafından organize edilen ilahi konserini izlemek için Yenişehir Çamlık Parkına hareket etti. Bir süre Grup Dergah’ın seslendirdiği ilahileri dinleyen Bakan Yıldız, Şanlıurfa’dan ayrılmak için GAP Havaalanı’na hareket etti.

www.gazete5.com    20 Ağustos 2010

Cami imamları bir partinin değil,devletin görevlisidirler.Bu itibarla diğer kamu görevlileri gibi imamlar da her vatandaşa,her siyasi partiye eşit davranmakla yükümlüdürler.İmamlar,kesinlikle kişiye veya bir partiye özel din hizmeti sunamazlar.Bu kamu hukuku açısından sakıncalı olduğu kadar,dinimiz açısından da son derecede  sakıncalıdır.İktidar partisi yetkilileri ile devletin valisinin salt bir bakanın keyfi için imamı ayarlamaları bu kişilerin kendi amaçları için daha hukuka ve dine aykırı neler yapabilecekleri konusunda ibret verici bir ders mahiyetindedir.Bu haber,AKP’nin dini siyasete alet ettiğini,her yolu kendileri için mübah saydığını açık seçik göstermektedir.Bizim görevimiz de bunu halka anlatmaktır.Anlatalım ki;samimi dindar vatandaşlarımız bu din tüccarlarının tasallutundan kurtulabilsinler.Bu yapılabildiği takdirde milletimize ve dinimize büyük bir hizmet yapılmış olacaktır.

14-AKP, AB’nin ve ABD’nin baskısıyla ülkemizde bulunan müze kiliseleri bizim vergilerimizden toplanan paralarla restore etmekte ve ibadete açmaktadır.Trabzon’da bulunan Sümela Manastırı ile Van’daki Akdamar Kilisesi bu konuda en canlı örneklerdir.Yeniçağ Gazetesi’nin 06.02.2011 tarihli sayısında verilen haberde ülkemizde ibadete açılan müze kilise sayısı 16’ya ulaşmıştır.Burada dikkati çeken önemli bir nokta bu kiliselerin hepsi müzedir.Kanunlarımıza göre müzelerde ibadet yapılamaz.AKP,AB ve ABD’yi memnun etmek için kanunları çiğniyor.Başka önemli bir nokta da bu kiliselerin olduğu yerlerde hiç Hristiyan yoktur.Yurtdışından gelen papazlar ve Hristiyanlar buralarda ayin yapmaktadırlar.Van Akdamar Kilisesi ile ilgili çok acı bir gerçek de şudur:Ermeniler 1915 yılında Müslüman kadınları bu kiliseye götürerek tecavüz ediyorlar,sonra da öldürüyorlardı.
Yukarıda verdiğimiz bilgilerden sonra AKP’ye oy veren dindar vatandaşlarımıza şu soruyu sormak hakkımızdır diye düşünüyorum:AKP’nin bu icraatları kime hizmettir,Müslümanlara mı,yoksa Hristiyanlara mı?
15-Başbakan Tayyip ERDOĞAN,2004 yılında ‘American Jewish Congress’ adlı bir Yahudi kuruluşundan ödül aldı.Önce bu ödülle ilgili köşe yazısını verelim.Sonra yazı ile ilgili yorumlarımızı sunalım.İşte, Tayyip ERDOĞAN’ın aldığı ödülle ilgili köşe yazısı:
Başbakan Tayyip ERDOĞAN,ABD gezisinde çeşitli Musevi kuruluşlarıyla ilgilendi,bazılarının dâvetine katıldı, birinden ödül aldı. Tayyip Erdoğan’a ‘cesaret ödülü’ veren kuruluşun adı ‘American Jewish Congress’ (AJC)…(Amerikan Yahudi Kongresi), World Jewish Congress, Theodore Herzl tarafından 19. yüzyıl sonunda kurulmuştu ve birkaç yıl önce 100. yıldönümü kutlandı. Dünya Musevilerini bir ‘ulusal yurda’ kavuşturma amaçlı kurulmuş ve İsrail ile amacını gerçekleştirmiş örgütün bir türevi Amerika’daki…
Daha önce AJC tarafından 10 kadar kişi ödüle lâyık görülmüş; bunlar arasında İsrailli veya Musevi olmayan tek kişi Tayyip Erdoğan.Listede İsrail’in önemli bütün başbakanları yer alıyor, Golda Meir bile… Türkiye Başbakan’ına böyle bir ödülün verilmesi bayağı anlamlı. Ödülün verildiği mekân da öyle: HSBC bankasının New York merkezi… İstanbul’daki terörist saldırılara hedef olanlardan Musevilerin ABD’deki temsilcisi olan örgüt ödül veriyor, diğer hedef HSBC ise ödül törenine salonunu tahsis ediyor…” (Yeni Şafak,Taha Kıvanç kod adlı Fehmi KORU,5 Şubat 2004)
Amerikan Yahudi Kongresi,Tayyip ERDOĞAN’a bu ödülü 2.Körfez Savaşı’nda ABD ve müttefiklerine yaptığı yardımlar ve gösterdiği cesaret nedeniyle vermiştir.ABD’nin en önemli müttefiki İsrail’dir.Dolayısıyla bu ödül İsrail’e yapılan yardımlar sebebiyle verilmiştir.2.Körfez Savaşı’nda Irak’ta 1 milyondan fazla Müslüman ölmüştür.Tayyip ERDOĞAN,Irak’ta Amerikan silahlarıyla ölen Müslümanların kanı üzerinden bu ödülü almıştır.Şimdi,AKP’ye oy veren vatandaşlarımıza “Tayyip ERDOĞAN Müslümanlara mı yoksa Yahudilere mi hizmet etmiştir?” diye sormak gerek.
16-Başbakan Erdoğan bir Amerikan gazetesine yazdığı makalede Irak’a savaşmaya giden ABD’li askerlere şöyle dua etti:Irak’ta savaşan ABD’li kahraman bay ve bayan askerlere,en az zayiatla ülkelerine mümkün olan en kısa zamanda dönmeleri arzusuyla dua ediyoruz.
The Wall Street Journal
31 Mart 2003
Bu konu ile ilgili muhataplarına şu soruyu mutlaka sormak gerek:Kendisinin Müslüman lider,partisinin Müslüman parti olarak tanıtılmasından memnuniyet duyan ve halk arasında bu yönde propaganda yaptıran Tayyip ERDOĞAN’ın yaptıklarıyla Amerikan askerleri için dua etmesi tam bir çelişki değil midir?Böylece,Tayyip ERDOĞAN’ın samimi olmadığı,salt oy alabilmek ve iktidarda kalabilmek için dindar insanlarımızın inançlarını ve duygularını istismar ettiği açığa çıkmış olmuyor mu?
17-AKP’lilerin yerden yere vurdukları 57. Hükümet,yani DSP-MHP-ANAP Hükümeti ABD’nin Irak’ı işgaline karşıydı.Bu hükümet sadece bu sebeble ABD ve içerdeki işbirlikçileri tarafından yıkıldı.Ardından 2002 yılında AKP iktidara geldi.AKP Hükümeti,ABD askerlerinin Türkiye’den Kuzey Irak’a girmesine imkan tanıyacak olan 1 Mart tezkeresinin TBMM’den geçmesi için çok yoğun çaba sarfetti.Ancak,milli ve manevi hassasiyetleri yüksek bazı milletvekillerinin oylarıyla tezkere reddedildi.Daha sonra AKP Hükümeti hukuka aykırı olarak İncirlik Üssü ile Türkiye hava sahasını ABD savaş uçaklarının kullanımına açtı.İncirlik üssünden kalkan ABD savaş uçakları ile Avrupa’dan kalkıp Türkiye hava sahasından geçerek Irak’a ulaşan ABD savaş uçakları Irak Müslümanlarının üzerine yüzbinlerce ton bomba yağdırdı.Irak Savaşı’nın sonunda 1 milyondan fazla Müslüman öldü.Yukarıda açıkladığım icraatları sebebiyle bu Müslümanların ölümünde AKP Hükümeti’nin de ağır sorumluluğu ve vebali vardır.
Amerikan askerleri için dua eden Recep Tayyip ERDOĞAN’ın Irak’ta şehit olan 1 milyondan fazla Müslüman için bırakın dua etmeyi,tek kelime dahi söylememesi gayet ibret verici acı bir durumdur.Tek başına bu husus bile Recep TAYYİP ERDOĞAN’ın samimi olmayıp din istismarcısı olduğunu açıklamaya yeterlidir.
18-Danimarka Başbakan’ı Rasmussen 2009 yılında Nato Genel Sekreterliğine aday gösterildi.İlk başlarda AKP Hükümeti,2005 yılında Hz.Muhammmed’e hakaret içeren karikatürler konusunda karikatürcüleri destekleyen tavrı nedeniyle Rasmussen’in adaylığına itiraz etti.Ancak,bu itirazlar işe yaramadı.Devreye ABD Başkanı Obama girdi.Obama’nın Tayyip ERDOĞAN’la yaptığı bir telefon görüşmesinden sonra AKP Hükümeti Rasmussen’in adaylığına yaptığı itirazları geri çekti ve Rasmussen Nato Genel Sekreteri oldu.Bu sırada Türkiye’nin itirazlarını geri çekmesi karşılığında bazı sözler  verildiği basında yer aldı.Ancak, bu sözlerin hiçbiri yerine getirilmedi.
AKP’nin itirazlarının  sadece kamuoyunu tatmin etmek için yapılmış manevralar olduğu,AKP’nin diğer konularda olduğu gibi bu konuda da samimi olmadığı ve Türk Kamuoyuna yalan söylediği gün gibi açıktır.Gene,bu olay AKP Hükümeti’nin ABD’nin güdümünde olduğunu açık-seçik ortaya koymaktadır.Bu gerçeği de AKP’ye oy veren dindar insanlarımıza anlatmamız gerektiği açıktır.
19-2010 Eylül ayın da yapılan referandumdan sonra AKP Hükümeti türban sorununun çözümü için CHP’yi mazeret olarak gösterdi.Bu aşamada MHP;2008 yılında yapılan mutabakatın arkasında olduğunu,bu mutabakat çerçevesinde gerekli kanun değişikliklerinin yapılabileceğini kamuoyuna açıkladı.AKP’den bu konuda hiç ses çıkmadı.Eğer AKP;samimi olsaydı pekala 2008 mutabakatı çerçevesinde gerekli değişiklikler yapılır ve türban sorunu kökünden çözülürdü.AKP’nin buna yanaşmaması türban konusunda da samimi olmadığını,türban konusunu sadece istismar ettiğini ortaya koymaktadır.AKP’nin bu konudaki samimiyetsizliği de dindar insanlarımıza mutlaka anlatılmalıdır.
20-Recep Tayyip ERDOĞAN,2009 yılında Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı Simon PERES’e “One minute” dedi.Bu konuşmasıyla Tayyip ERDOĞAN,İsrail Cumhurbaşkanı’na adeta meydan okudu.Normal şartlarda bu konuşmadan sonra Türkiye-İsrail ilişkilerinin gözden geçirilmesi,birtakım askeri anlaşmaların iptal edilmesi ve diplomatik ilişkilerin ya kesilmesi ya da en alt düzeye indirilmesi gerekirdi.Bunlardan hiçbiri yapılmadı.Hatta,AKP’li bazı bakanlar Türkiye-İsrail ilişkilerinin aynen devam edeceğine dair açıklamalar yaptılar.
2010 Ocak ayında İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı,Türkiye’nin İsrail Büyükelçisini makamına çağırdı.Kendisi yüksek bir koltukta otururken büyükelçimizi ise alçak bir koltuğa oturttu.Bu şekilde basına poz verdiler.Bu fotoğraf tüm dünya televizyonlarında ve gazetelerinde yer aldı.İsrailliler bu davranışlarıyla “One minute” olayının intikamını çok acı bir şekilde almış oldular.Türkiye’nin,Türk Milleti’nin haysiyetini ve şerefini korumak için İsrail’in bu davranışına en az bu kadar sert bir karşılık vermek gerekirdi.Bu,İsrail’in Ankara Büyükelçisini Dışişleri Bakanlığına çağırarak aynen onların yaptığı gibi alçak bir koltuğa oturtup basına poz vermek veya diplomatik ilişkileri bir süreliğine de olsa tamamen askıya almak,bazı askeri ve ticari anlaşmaları iptal etmek veya askıya almak vb. şeyler olabilirdi.Ancak,bunların hiçbiri yapılmadı.Sadece kuru gürültü anlamına gelen bazı öfkeli açıklamalarla yetinildi.
Devam eden süreçte Mavi Marmara Gemisi AKP Hükümeti’nin bilgisi dahilinde Gazze’ye insani yardım götürürken İsrail Komandoları tarafından basıldı.8’i Türk vatandaşı 9 kişi öldürüldü.Bu olaydan sonra Tayyip ERDOĞAN,İsrail’den bunun hesabının sorulacağını iddia etti.Gazze’nin kaderi ile Konya’nın;İstanbul’un kaderinin aynı olduğunu,Hükümetin Konya’ya ve İstanbul’a sahip çıktığı kadar Gazze’ye de sahip çıkacağını söyledi.Yukarıda belirttiğim gibi bu açıklamalardan sonra icraat olarak hiçbir şey yapılmadı.
Tayyip ERDOĞAN,İsrail’le ilişkilerin düzelmesi için İsrail’in özür dilemesi ve tazminat ödemesi gerektiğini iddia etti.İsrail yetkilileri defalarca özür dilenmeyeceğini ve tazminat ödenmeyeceğini açıkladılar.Gene,icraat olarak hiçbir şey yapılmadı.İsrail’le ilişkiler sanki hiçbir şey olmamış gibi devam etti.
Tayyip ERDOĞAN ve Hükümetinin İsrail karşısında bu aciz davranışları Yüce Türk Milleti’ne yapılmış çok büyük bir haksızlıktır.Bu olaylarla Tayyip ERDOĞAN’ın İsrail hakkındaki hamasi konuşmalarının sadece dindar insanlarımızın oylarını almaya yönelik din istismarı olduğu,AKP’nin gerçekte İsrail’e karşı değil,Onların işbirlikçisi olduğu net olarak ortaya çıkmıştır.Bize düşen görev ise,AKP’nin ikiyüzlülüğünü dindar insanlarımıza anlatmaktır.Böylece Türk Milleti AKP Hükümeti’nden kurtulma şansını yakalayabilecektir.

Mehmet Bacaksız – haberiniz.com

BELGELERLE 100 AKP GERÇEĞİ !!!

Bu yazı 2007 seçimleri öncesinde çıkmış bir yazıdır.Tekrar mail olarak gönderildi.Benimle ilgisi yoktur,sadece paylaşıyorum.

****************

Bu mesaj biraz önce mail kutuma düştü.İnançlı kesim (tam olarak ne demekse) için hazırlandığı söylenen yazıyı buraya eklemek istedim aslında AKPnin gerçekte kimlerin emrinde olduğunu anlatan çok güzel bir yazı var ama AKPiktidarına o zor gelebilir,birde fazla uzun.
Din sömürüsüyle 2002 seçiminde tek başına iktidar olan akpnin aslında nasıl dinsiz imansız hatta din, islam düşmanı olduğunu göstermek adına yayınlamak ihtiyacı hissediyorum.Kendini dindar diye tanımlayıp,en azından namazında niyazında diye oy atan otların içinden bir kişi bile oyunu değiştirirse bu bana yeter zaten.
Bundan sonrası bana ait değildir.Yazıdaki bazı satırlara katılmıyorum ama birileri emek harcayıp hazırladığı için değiştirecekte değilim.

(Alıntı)

100 AKP GERÇEĞİ

İnançlı Kesimi Derinden Yaralayan Sözler ve İcraatlar

Not: Buradaki tüm maddeler, doğruluğu araştırılarak hazırlanmış, bu konuda hassas olunmaya çalışılmıştır.
İftiracı konuma düşmekten Allah’a sığınırız.

1.Başbakan Erdoğan bir Amerikan gazetesine yazdığı makalede Irak’a savaşmaya giden ABD’li askerlere dua etti:
“Irak’ta savaşan ABD’li kahraman bay ve bayan askerlere, en az zayiatla ülkelerine mümkün olan en kısa zamanda dönmeleri arzusuyla dua ediyoruz.”
“We further hope and pray that the brave young men and women return home with the lowest possible casualties, and the suffering in Iraq ends as soon as possible.”
By Recep Tayyip Erdogan
The Wall Street Journal
March 31st, 2003

2. Dışişleri Bakanı Gül “Dünya barışı için, barışı korumak için, son 50 senede dünyada en çok Amerikalılar kendi çocuklarını feda etmişlerdir.”dedi. (http://www.milliyet.com/2006/05/16/siyaset/siy03.html)
3. Yirmibeş İslam ülkesinin sınırlarını değiştirip hepsini Irak gibi yapma projesi olan ABD kaynaklı BOP’la ilgili Sayın Gül’ün görüşü: “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Türkiye’nin dış politika ilkelerine uygun. ABD ile hareket ediyoruz. Amacımız İslam ülkelerine özgürlük ve demokrasi getirmek.” (http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=181295)
Not: Vatandaşlarımızın % 72’si BOP’u tehlikeli görüyor.(25.07.2004 – Yeni Şafak)
4. Diyanetten Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Aydın diyor ki:
“Ben Avrupa’ya gittiğimde kiliseye çok giderim, büyük zevk duyuyorum.”
(II. Din Şurası Tebliğ ve Müzakereleri cilt:2 sayfa:375)
5. Diyanetten sorumlu Devlet Bakanı yapılan Sayın Mehmet Aydın, İslam dinini Müslüman olmayanlara tebliğ etmeye ‘en DİNSİZCE hakarettir’ dedi:
“Bazı müslüman kardeşlerimiz diyor ki yahu bir fırsat düştü, müslümanlığı anlatalım hıristiyanlara; Allah belki hidayetini gösterir. (Diyalog çalışmalarında)… işin ucunda bilmem adam kazanmak, üye kazanmak varsa, açıkçası bu bir din mensubuna yapılacak en DİNSİZCE bir hakarettir.” (II. Din Şurası Tebliğ ve Müzakereleri cilt:2 sayfa:322)
6. ABD Savunma Bakan yardımcısı Paul Wolfowitz: “Biz Irak’a müdahale konusunda tereddüt ediyorduk, Tayyip Erdoğan bize cesaret vermiştir.” (Irak işgalinden üç ay önceki Türkiye ziyareti esnasında yaptığı açıklamadan.)
7. Erdoğan, AJC örgütünden bugüne kadar “cesaret ödülü” alan 10 kişi içinde Yahudi olmayan tek kişi.
Tayyip Erdoğan’a “cesaret ödülü” veren “American Jewish Congress” (AJC) adlı kuruluş, WJC’ye bağlı.
Theodore Herzl tarafından Dünya Musevilerini bir “ulusal yurda” kavuşturma amacıyla 19. yüzyıl sonunda kurulan “World Jewish Congress” (WJC) İsrail devletini kurmakla amacını gerçekleştirmiş bir Yahudi teşkilatıdır.
Daha önce AJC tarafından 10 kadar kişi ödüle lâyık görülmüştü; bunlar arasında İsrailli veya Musevi olmayan tek kişi Tayyip Erdoğan. Listede İsrail’in önemli bütün başbakanları var. Türkiye başbakanına bu ödülün verilmesi de, verildiği mekân da anlamlı: HSBC bankasının New York merkezi… (http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2004/SUBAT/05/tkivanc.html)
8. Bush, Erdoğan’a “Sen ne harika bir adamsın” dedi. (You are a great man) Kasım 2004
9. Çeçenler Rusların dilinde terörist. Erdoğan 3 Kasım seçimi sonrası AKP genel başkanı olarak 170 kişilik heyetle ziyaret ettiği Rusya’da teröre karşı işbirliğinden söz etti.
10. Erdoğan genel başkan sıfatıyla gittiği Çin’de de şöyle dedi:
“Tek Çin anlayışını destekliyoruz. Çin’in toprak bütünlüğü konusunda Türkiye’nin herhangi bir tereddüdü yok, saygısı vardır. Terörün dini, milleti, ırkı olamaz.”
(Çin, işgal ettiği Doğu Türkistan’ı kendi toprağı sayıyor. Özgürlük mücadelesi veren 30 milyon Uygur Türkü kardeşimize de terörist diyor. Tayyip Bey’in sözü bu manada nasıl değerlendirilecek?)
(Tayyip Erdoğan, diline pelesenk olduğu üzere, Pekin’de de “Han, Mançur, Moğol, Doğu Türkistanlı, Tibetlisi ile Çin bir büyük mozaiktir. Bu da büyük zenginliktir” demeliydi (!) alıntı)
11. Yurtdışı turları ve ilginç temasların ardından Erdoğan, milletvekili oldu. Aradan dört buçuk yıl geçmesine rağmen AKP “Acil Eylem Planı”nı bile tatbik edemedi.
12. Kuzey Irak’ta askerlerimizin başına çuval geçirildi. Buna ciddi hiçbir tepki gösterilemedi.
13.Üstelik ağır ve ciddi çuval olayı sonrası “ABD’ye nota verecek misiniz?” sorusuna başbakan şöyle veciz(!) bir cevap verdi: “Bu müzik notası değil. Öyle aklınıza her estiğinde verilmez. Ağırlığı ve ciddiyeti vardır.” (http://www.hurriyet.com.tr/agora/article.asp?sid=1&aid=2257)
14. Erdoğan’dan enteresan bir açıklama: “Amerika’nın düşündüğü Büyük Ortadoğu Projesi var ya, Genişletilmiş Ortadoğu Projesi; Diyarbakır işte bu proje içinde bir yıldız, bir merkez olabilir. Bunu başarmamız lazım.”
(15 Şubat 2004, Kanal D, Teke Tek Programı) 18.02.2004. Hürriyet Gazetesi, sayfa: 20.
15. Sözde Ermeni Soykırımı meselesinde Dışişleri bakanlığı, yetersiz kaldı. Üstelik Sözde Ermeni soykırım yasasını kabul eden ülkelere yenileri eklendi: İsviçre (2003), Slovakya (2004), Hollanda (2004), Polonya (2005), Litvanya (2005), Arjantin (2006)…
16. 1 Mart Tezkeresi reddedilmesine rağmen, bir genelgeyle, ABD’nin savaş araç-gereçleri Türkiye üzerinden nakledildi.
17. İsrail’in talebiyle ve onun güvenliği için, kamuoyuna rağmen Lübnan’a asker gönderildi.
18. Başbakan Erdoğan, İspanya Başbakanıyla beraber Medeniyetlerarası İttifak(!?) eşbaşkanı oldu.
(Medeniyetler arası ittifak, Dinlerarası diyaloğun diğer bir ismidir.Gösterilen tepkiden dolayı, medeniyetler arası ittifak ifadesi kullanılıyor.)
19. Başbakan Erdoğan, BOP’un da (Büyük Ortadoğu Projesi) eşbaşkanı oldu. İkinci başkan, Bush.
20. Erdoğan, Gül ve bakanların baskısına rağmen 1 Mart tezkeresine ‘hayır’ diyen milletvekilleri, 22 Temmuz seçiminde aday gösterilmediler.
21. Tezkereye ‘evet’ denmesini isteyen Erdoğan “Her zaman ‘hayır’da hayır yoktur. Rahat olun, gelişmeler kontrolümüzde’ dedi.
22. Erdoğan, tezkere geçse de geçmese de ABD’nin harekatta kararlı olduğunu belirterek, Türkiye’nin 2003 yılı içinde 73 milyar dolar borç ödemesi olduğunu söyledi ve tezkerenin çıkmaması halinde Türkiye’nin ekonomik olarak çok sıkıntıya gireceğini ifade etti.
(Hatta Erdoğan’ın “Tezkereye hayır diyen, bana hayır demiş olur”… “Tezkere geçmezse memur maaşlarını ödeyemeyiz” dediği ifade edildi.)
23. Devlet Bakanı Ali Babacan, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ve Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, tezkerenin yararlarını sıraladı: “ABD ile her platformda stratejik ortaklığımız artarak gelişir.”
(Irak’a ve Iraklılara yapılanlar da mı?)
24. AKP önderleri tezkerenin geçmemesi durumunda olacakları da hatırlattılar:
“Tezkereyi reddetmemiz Müslüman ülkelerden destek bulsa da dünyada etkili bir güce sahip olan Yahudi lobisinin desteğini kaybederiz.”
25. Irak savaşında ABD’ye verilen destek, KREDİ pazarlığına dönüştü.
Bakanlar Kurulu toplantısı sırasında Başbakanlık’a giden Dışişleri Müsteşarı, ABD Büyükelçisi Pearson’ın getirdiği ABD önerilerini hükümetin onayına sundu. (http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=66614)
· Türkiye’nin asgari “6 milyar dolar hibe”, “20 milyar doları bulan kredi” ve “ticaret desteğini” içeren seçenek üzerinde durduğu, bu seçeneğin hibe bölümünü artırmak üzere pazarlık ettiği öğrenildi.
· 92 milyar dolarlık bir kayıp faturası gündeme getiren Ankara, 2003′te 25, sonraki dört yılda 15-17 milyar dolar desteğe ihtiyaç duyulabileceğini belirtti. ABD, Türk ekonomisini ayakta tutma güvencesi verdi.
26. CIA’nin işkence uçakları hava sahamızı ve hava limanlarımızı kullandı. (www.aksiyon.com.tr)
27. Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül açıkladı: “Irak savaşında ABD , İncirlik’i kullandı ve buradan 4 bin 990 sorti gerçekleştirdi.” (Vecdi Gönül’ün “Los Angeles World Affairs Council” adlı kuruluşun düzenlediği konferansta yaptığı “Avrasya’da değişen güvenlik ortamı ve Türkiye’nin stratejik önemi” konulu konuşmasından.) AA
28. Erdoğan ve Gül, 29 Ekim 2004 tarihinde AB Anayasası’nı imzaladılar. Nerede? “Bütün Türkler yok edilmeden Hristiyan dünyası rahat etmeyecek.” diyen Papa Cixtus’un (1585-1590) heykeli altında, manevi huzurunda…
29. AB müzakere haberi, Kızılay’da gündüz gözüne havai fişeklerle kutlandı.
30. Erdoğan “Küresel sorunlarla mücadelede dünyanın ABD’ye ihtiyacı olduğunu; Türkiye ile ABD’nin temel hedeflerinin örtüştüğünü” söyledi. (http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2005/HAZIRAN/11/p01.html)
31. AKP milletvekili Ömer Çelik, kadınları tecavüze uğrayan ve ülkesi işgal edilmiş Iraklı direnişçilere:
“Katiller sürüsü!” dedi. (21.08.2004 – Vakit)
32. Erdoğan’ın danışmanı Cüneyd Zapsu, Amerikalılara Tayip Erdoğan hakkında, “Bu adamı kullanın!” dedi.
İşte American Enterprise Institute adlı düşünce kuruluşundaki konuşmanın teyp kaydı:
This man is an honest man. And he has his own beliefs and he is true to his beliefs. Please try to… I’d say ‘exploit’(sömürmek,istismar etmek, kendi çıkarına kullanmak) is a bad word, but kullanmak or use… (Zapsu burada Türkçe kullanmak sözcüğünü telaffuz ediyor ve İngilizce nasıl denir anlamında dinleyicilere bakıyor ve bir Türk dinleyicinin hatırlatması üzerine sözlerine devam ediyor) take advantage of this man. Because this person has so much credibility, because of his own beliefs in the Muslim world and he believes in the Western style democracy. I think instead of pushing him down, putting him to the drain, use… Here and in Europe you should take advantage of that. This is my offer… (http://www.milliyet.com.tr/2006/04/12/siyaset/axsiy02.html)
33. En büyük ortaklarından biri Yunan Kilisesi olan National Bank af Greece(NBG), ülkemizden banka satın aldı. ( Fakat aynı Yunanistan, Ziraat Bankası’nın Atina’da şube açmasına izin veriyor mu?)
34. Başbakan Erdoğan; “etnik, coğrafi ve dini temele dayalı ekonomik birliktelikleri, küreselleşme sürecinin reddettiği bir durum olduğu için, doğru bulmadığını” söyledi.Etnik denilen: Orta Asya Türk Devletleri. Coğrafi denilen: Komşularımız. Dini denilen: İslam Ülkeleri… (AB ile ABD bize yeter denilmek mi isteniyor?)
35. 4928 No.lu ve 15.07.2003 tarihli Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’da ‘cami’ kelimesi ‘ibadethane’ olarak değiştirilerek apartman kiliselerinin önündeki yasal engel kaldırıldı.
(25173 sayılı Resmi Gazete – Yayın tarihi:19 Temmuz 2003 Cumartesi)
36. Van Akdamar Kilisesi’nin onarımını Başbakan gizlice denetledi. ( Peki ama niçin gizli?..)
Erdoğan, Hakkari’den Van’a gelirken beklenmedik bir şekilde Van Gölü üzerindeki Akdamar Adası’na indi. Görevli bekçinin dışında hiçbir yetkilinin bulunmadığı adaya konan helikopterden inen Erdoğan ve beraberindeki bakanlar, Ermeni Kilisesindeki restorasyon çalışmalarını inceledi. Hakkari’den havalanan diğer 2 helikopter, Van Ferit Melen Havaalanı’na inerken protokol üyeleri bir süre Erdoğan’ın içinde bulunduğu diğer helikopteri bekledi.
(Yetkililer, Başbakan’ın Akdamar Adası ziyaretiyle ilgili ısrarlı soruları cevapsız bıraktı.) 21.11.2005
· Bu denetlemeden 16 ay sonra (Kur’an Kursu yıkımından 5 gün önce), onarılan kilisenin açılışı gerçekleştirildi.
3 yıl süren bu kilise tamiratının yaklaşık 3milyon YTL’ye (3 trilyon lira) mal olduğu belirtildi.
37. “Kur’an Kursu Yıkımı” ülke tarihinde bir ilk oldu.
Tarih: 3 Nisan 2007 ( Mevlid kandilinden 3 gün, Akdamar Kilisesi açılışından 5 gün sonra…)
Yer: Kasımpaşa ( Sayın Erdoğan’ın mahallesi…)
· Yüzlerce polisin hazır bulunduğu yıkımda cemaate biber gazı sıkıldı.
· Yıkımı Beyoğlu Belediyesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi ekipleri yaptı.
· Büyük Piyale Kur’an Kursu, “yürütmeyi durdurma kararına rağmen” yıkıldı.
(30 günlük yürütmeyi durdurma kararı: İstanbul 5. İdare Mahkemesi. Esas No: 2007/647)
· Tüm ısrarlara rağmen yıkım için okullar kapanana kadar (2 ay) beklenmedi.
38. Kur’an Kursu Yıkımına şöyle gelindi:
· “Piyalepaşa Câminin etrafının açılması için Anıtlar Kurulu’nun kararıyla kursun kaldırılacağı” bildirildi.
· Dernek mensupları, aylar süren koşturmacayla ilgililerle görüştüler. “Bu kursta 1959’dan beri binlerce talebeye hizmet verildiğini, yıkımın yanlış olacağını, kendilerine proje ve imkân verilirse, kursu, câminin mîmârî yapısına uygun hale getireceklerini” söyledilerse de kabul ettiremediler.
39. Yıkımla ilgili tavırlar gittikçe sertleşti. Önce çözümden bahseden Bakan Mehmet Ali Şahin sonra tavrını değiştirdi. Zira parmaklar yukarıları işaret ediyordu. Şöyle ki:
· Dernek mensupları, vakıfların kendisine bağlı olduğu Bakan Mehmet Ali Şahin’le görüştüler. Bakan Bey, derhal İstanbul Vakıflar Bölge Müdürü’yle görüştü. Görüşme bittikten sonra da dernek mensuplarına, “Kur’an kursunun yıkımının yanlış olacağını” söyledi ve “Rahat olun” deyip uğurladı.
· Ancak Bakan Bey, daha sonra İstanbul’a bir geldiğinde, “Kur’an kursu binasının câmiyi kapattığını” söylüyordu.
40. Kur’an Kursunu yıkanlar, kursun kaçak olduğunu söyleyerek kamuoyunu yanılttılar. “Derneğe başka bir yer gösterdik kabul etmediler ” yalanını söylediler. İşte o yerler (!):
· Sinan Paşa Câmii’nin avlusundaki tamamlanmamış bina.
(Hem burası hakkında da yıkım kararı vardı; hem de yıkımdan sonra burayı da vermeyeceklerini söylüyorlardı)
· Kulaksız’daki Okçular Tekkesi ile Okçular Tekkesi’nin yanındaki top sahası.
(Bu iki yer daha önce Beyoğlu Belediyesi’ne verilmişti. Belediye “Buraya çivi bile çaktırmam” diyordu.)
· Sütlüce’deki Elif Tekkesi (Büyükşehir Belediyesi burayı da kesinlikle vermeyeceğini söylüyordu.)
41. Kur’an Kursunu yıkanlar KUL HAKKINA ne kadar dikkat ettiklerini göstermiş oldular.
Çünkü Kur’an kursunun bulunduğu vakıf arsası, dini ilimlerin okutulması için vakfedilmişti.
Vakfın dini hükmü şudur : Bir yer, ne şartla vakfedildiyse kıyamete kadar o iş için kullanılır.Vakfedenin istediği şart, Allah’ın emri gibidir… Bu vebalin altından kim kalkabilir?
Yıkılan Kur’an kursunun ne için yapıldığı hakkında tarihi kayıt: “Piyale Mehmed Paşa; cami, medrese, tekke, sıbyan mektebi, türbe, çarşı, hamam ve sebilden kurulu bir külliye yaptırmıştır.” (Beyoğlu Belediyesi Web Sitesinden)
42. İçişleri Bakanlığı’nın emri ile, Papa Jean Paul’ün ölümü dolayısıyla tüm yurtta bayraklar yarıya indirildi. İçişleri Bakanlığı, 8.4.2005 Cuma günü tüm resmi dairlerde gündoğumundan-günbatımına bayrakların yarıya indirilmesini istedi.
Emir örneği için: (http://www.istanbul.gov.tr/images/docs/emir.doc)
· Papa için Rusya’da bile bayraklar yarıya inmedi (!?) (Ortodokslar ya, o yüzden indirmemişlerdir…)
· Diyanet İşleri Başkanımız vefat etse hangi ülke bayrağını yarıya indirir?
· Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanı vefat etse AKP bayrakları yarıya indirtir mi?
· Laik bir ülkede müslümanlar aleyhine Papa için bu ayırım niçin yapılır?
· Milli sembolümüz olan bayrağımızın yalnızca bir dinin ruhani lideri için yarıya indirilmesi, o dini kayırma anlamı taşımıyor mu?
43. Yeni Papa 16. Benedict’in sevgili Peygamberimiz’i eleştiren sözlerine ciddi bir karşılık verilmedi.
· “Muhammed kılıçla din yaymaktan başka ne yapmıştır…” sözünün alıntı olduğunu söyleyen papaya, hiçbir yetkilimiz “SAYIN PAPA, ÖYLEYSE PEYGAMBERİMİZLE İLGİLİ SİZİN GÖRÜŞÜNÜZ NEDİR?” diyemedi.
44. Önce Papa’yla görüşmeyeceğini söyleyen Başbakanımız, aksine Papa’yı uçağın merdivenlerinde karşıladı.
45. Erdoğan, “Yahudi karşıtlığı utanç verici bir akıl hastalığının tezahürüdür, katliamla sonuçlanan bir sapkınlıktır” dedi. (http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2005/HAZIRAN/11/p01.html)
Sorulmaz mı: İslam karşıtı papayı düşmanca konuşmasının ardından uçak merdiveninde karşılamak nedir?
46. Orman Bakanı Osman Pepe’nin danışmanı Tacettin Ural, yazmış olduğu kitaba “Papa Bir Puttur” ismini verdiği için bizzat Bakan tarafından istifa ettirildi.
47. AKP iktidarı, Danimarka’da yayınlanan ÇİRKEF KARİKATÜRLERE gereken tepkiyi gösteremedi.
48. Eyüp Belediyesi’nin Pierre Loti Kahvesinin bulunduğu tepeye “Eyüp Sultan Tepesi” adı verilmesi teklifi, Büyükşehir Belediye Meclisi ve Kadir Topbaş tarafından reddedildi. (14.02.2007 – Zaman)
49. Kapalıçarşı’da, Başkan Topbaş’ın misafiri yabancı belediye başkanlarına ilahi eşliğinde içki ikram edildi.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, ev sahipliğini yaptığı 4. Dünya Belediye Başkanları Zirvesi’nde toplantıya iştirak eden belediye başkanlarına 14.04.2007’de Kapalı Çarşı’da yemek verdi.
Birlikte Yaşamak Konseri adı altında ‘Demedim mi demedim mi? Gönül sana söylemedim mi?’ ‘Allahu Allah’ ve ‘Aşkın Ateşinde Yanalım Dost Dost’ isimli ilahiler söylenirken içkiler de su gibi aktı.
İslam ülkelerinden gelen Suudi Arabistan’ın Uhud Belediye Başkanı, İran’ın Tebriz Belediye Başkanı, Sudan, Nijerya, Endonezya gibi ülkelerden gelen belediye başkanları yemeklerini tamamlamadan Kapalı Çarşı’dan ayrıldı.
50. Erdoğan 2002 seçimi öncesi Of’ta şöyle dedi: “Türkiye’de 30’a yakın etnik grup ve 4 hak dine mensup herkesi kucaklıyoruz”. (http://www.yenisafak.com/arsiv/2002/temmuz/12/p3.html)
Erdoğan birden fazla hak din ifadesini 3. Din Şûrâsı’nda da tekrarladı: “Bütün gerçek din ve inançlar, insanlığı hayra, iyiliğe, güzelliğe çağırmıştır.” (21/9/2007 Vakit)
(Halbuki Kur’an’a göre tek hak din İslamdır. Bütün peygamberler İslam peygamberidir.)
Kur’an’da Hz. İbrahim için “Allah’ı bir tanıyan dosdoğru bir MÜSLÜMANDI” deniyor. (Âli İmran, 67)
Yine Şûrâ Suresi 13. ayette İbrahim, Musa ve İsa peygamberlere gönderilenle peygamberimize gönderilen dinin aynı olduğu ifade edilmektedir. Birden fazla hak din olduğu söylense de: “Allah katında din İslam’dır” (Âli İmran, 19)
51. Antalya’da Dinler Bahçesi açıldı. (Aralık 2004)
52. Şanlıurfa’ya da “Dinler Parkı” açmaya kalktılar. Urfalıların Dinler Parkı’na tepki göstermesi üzerine proje “Halepli Bahçe” adıyla değiştirildi.
53. Müslümanları belirli mahfillere şikayet eden Tayyar Altıkulaç’ı milletvekili ve TBMM Milli Eğitim Komisyonu başkanı yaptılar. (Altıkulaç’ın şikayetlerinin yer aldığı belge: Kenan Evren ve Konsey üyelerine sunulan Diyanet İşleri Başkanlığı Brifingi 1981, sayfa:77-80.)
54. İslami cemaatlerden kopan ve onlarla mücadeleye girişen bazı kişiler seçimlerde liste başı yapıldı. Hemde seçmen desteği olmamasına rağmen ve kitleleri küstürmek pahasına.
Bunlardan bazıları, aday adayı dahi olmadıkları şehirlere kontenjandan yerleştirildi.
Bu adayları istemeyenler; telefon, faks, mektup yoluyla tepkilerini AKP genel merkezine iletti; ama nâfile…
55. Camilerden elektrik ve su parası alınmaya başlandı. ( Oysa kiliseler bu parayı ödemiyor. )
İlginç olan, önceki hükümetlerin çekindiği bu uygulamaya AKP’nin 2005 yılında başlaması.
Derneği olan camiler, şu anda faturalarını ödemeye çalışıyor. Peki kiliseler ibadethane değil mi, niçin ödemez?
56. Yüzlerce talebe yurduna mülkiyetine bakılmasızın el koymak için yasa teklif edildi. Vakıf, dernek, hatta şahsa ait binaları işgal anlamına gelen korkunç maddeyi, tepkiler üzerine tasarıdan çıkarmak zorunda kaldılar.
( Tasarı yasalaşsaydı bu YURTLARI boşaltmayan kişi ve dernekler, mülki idare tarafından 3 ay içinde tahliye edilecekti.) (www.basbakanlik.gov.tr/docs/kkgm/kanuntasarilari/101-1262.doc) “Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” Madde 35
· Bu yasa teklifini cumhurbaşkanlığı ile ilgili MAĞDURİYET EDEBİYATI’na sebep olan süreçte verdiler.
(Birileri (!) AKP ile uğraşırken, “Bildiri mağduru(!) AKP”nin vazifesi dindar kesimle uğraşmak mı olmalıydı?)
57. AKP, gömleğini çıkardığı Milli Görüş’ü de terör listesine almıştı. ( Tabii ki yanlışlıkla!)
4 Nisan 2003 Cuma günü hükümet, ‘Türkiye-Almanya Arasında Terörizm, Örgütlü Suçlar ve Büyük Önemi Haiz Suçlarla Mücadelede İşbirliği Anlaşması’nı onaylanmak üzere Meclis’e sevk etti.
11 maddelik bu anlaşmada “Milli Görüş Teşkilatı” terörist örgütler arasında sayılıyordu.
Almanya Federal Cumhuriyeti (AFC) İçişleri Bakanı Dr. Otto Schily’nin 3-4 Mart 2003 tarihindeki Ankara ziyaretinde bu anlaşma karşılıklı imzalanmıştı. (Bir bakanımız, anlaşmayı okumadan imzaladığını söyledi.)Eh, gözden kaçmış…
58. Genelkurmay başkanı Özkök “İslam devleti de, İslam ülkesi de değiliz” dedi.
Başbakan yorumladı: “Kendi düşüncelerini söylemiş.” (Ama başbakanımız kendi görüşünü açıklayamadı.)
(Harp Akademileri Komutanlığı Yıllık Değerlendirme Konuşması, 20 Nisan 2005, Hilmi Özkök)
59. Erdoğan, yeni AKP genel merkezindeki motiflerin Yahudi sembollerine benzediğini kabul etti:
“Ankara Selçuklu medeniyetinin yansımaları olduğu bir ilimiz. Ayrıca Osmanlı’dan da mimari uslüba bağlı kaldık, bunun yanında cumhuriyet çizgilerini katarak bu hale getirdik. Selçuklu yıldızları, Yahudi yıldızlarını da çok andırıyor.”
(http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=248953)
60. AKP’li Belediye Başkanı Kadir Topbaş: “Ayasofya turizme açılmış, tekrar camiye çevirelim demek gereksiz bir polemik.” dedi. (29 Şubat 2004 – Pazar Postası)
61. Erdoğan, Rotaryen toplantısına katılan ilk başbakan oldu.
· Ali Babacan da masonik bir kuruluş olan Bilderberg toplantısına katıldı.
Vakit Gazetesi, 17.05.2003 (Yorum yok; çünkü orada neler konuştuğunu bilmiyoruz…)
62. ‘AKP, sulandırılmış İslam projesiyle geldi’ iddiasını haklı gösteren bir olay:
Başbakanın başdanışmanı Cüneyt Zapsu’nun eşi, kadın-erkek aynı safta namaz kıldı.
Beyza Zapsu “Cuma’yı ben kıldırayım. Türkiye’de bir ilk olsun.” dedi.
63. Türkiye’de ilk defa Siyonizm konferansı yapıldı. Theodor Herzl, Milli Kütüphane’de anıldı. (7.12.04 – Vakit)
64. AKP’li belediye başkanı Kadir Topbaş, Hür ve Kabul Edilmiş Büyük Masonlar Locası’nın toplantısına katıldı. (14.12.2004 – Vakit)
65. Hür ve Kabul Edilmiş Büyük Masonlar Locası’nın üstadı Asım Akin 22Temmuz’da AKP’yi destekleme emrini masonlara tebliğ etti. Bu, uluslararası bir talepti. İşte masonların gerekçeleri:
“Şayet AKP’nin önü kesilirse, sıcak para ülkeyi terk eder ve ekonomik kriz gündeme gelir.” (http://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=6721)
66. AKP’li Bülent Arınç, Rotaryanlara “Siz veren elsiniz, öpülecek elsiniz” dedi. Rotary rozeti takan Arınç, plaketini 2430. bölge Guvernörü’nün elinden aldı. (18.052003 – Vakit)
67. Türkiye Ermenileri Patriği II. Mesrob, 22 Temmuz seçimlerinde AKP’yi destekleyeceklerini açıkladı. (http://www.yenisafak.com.tr/politika/?q=1&c=2&i=48782&Ermeni/Cemaati/se%C3%A7imlerde/Ak/Partiyi/destekleyecek)
68. AKP’li Beyoğlu Belediyesi tarafından hazırlanan “Kültürleri Buluşturan Kent 22” adlı kitapta, alkollü içki teşvik ediliyor. (18.02.2004 – Vakit)
69. Umuma açık içkili yerlerin okullara uzaklığı 200 metreden 100 metreye indirildi. Turizmi teşvik kapsamında olan yerlerde ise mesafe şartı aranmayacak. (4.4.2004 – Türkiye)
70. AKP’den bir ilk: Gay ve Lezbiyen Filmleri Festivali’ne onay verildi. (27.09.2004 –Vakit)
“Outistanbul 1. Uluslararası İstanbul Gay ve Lezbiyen Filmleri Festivali”
71. Aile Sağlığı adı altında bazı okullarda “eşcinsellik” dersi verildi. Tepki gelince uygulama durduruldu. (16.03.2007 – Zaman)
72. Türkiye’nin ilk eşcinsel oteli açıldı. (31.05.2007 – Posta)
73. AB mevzuatına uygun Türk Gıda Kodeksi yayınlandı. “Çiğ Kırmızı Et ve Hazırlanmış Kırmızı Et Karışımları Tebliği” Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. (http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/4716801_p.asp)
· Domuz ve yaban domuzu kasaplık hayvanlar arasına alındı.
74. AKP’nin meclisten geçirdiği TCK’nın 230. maddesi: “Aralarında evlenme olmaksızın dini nikah yapanlar, 6 aya kadar hapisle cezalandırılırlar.” (2004)
· Peki ya nikahsız yaşayanlar? Cezası yok, çünkü: “Zina suç olmaktan çıkarıldı.” (2004)
· Iğdır valisi açıkladı: “Fuhşun suç sayılmaması ve yaygınlığı yüzünden namuslu kadınlarımız neredeyse sokağa çıkamaz hale geldi.” (23.11.2005 – Vakit)
75. Başbakan “Çocuğum işsiz” diyen vatandaşı “Senin çocuğun da işsiz kalsın! Otur, otur! Bana kişisel sorunlarını getirme…” diye azarladı. (AKP Keçiören İlçe Kongresi) http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=182616
· “Lan…Sus…Hadi ananı al git buradan!” diyen başbakanın arkadaşları da benzer üslupla konuştular:
Tarım Bakanı, çiftçilere hitaben: “Gözünüzü toprak doyursun.”dedi.
Maliye Bakanı: “Babalar gibi satarım.”dedi.
AKP Urfa Milletvekili, sel mağduru vatandaşı şöyle azarladı: “Fazla konuşma!”
76. Zaman zaman “Savcılar ne güne duruyor?” diye yakınan AKP yönetimi, Şemdinli davası savcısını harcadı. (Adalet Bakanı tarafından HSYK’ya sevk edilen savcı Sarıkaya, meslekten ihraç edildi.)
77. Erdoğan’ın talimatıyla 2006 yılında yargıç ve savcılara %50’ye varan oranlarda zam yapıldı. (Asgari ücretliler “AKP çekindiği kurumlara mı zam yapıyor?” diye sormaya başladı.)
· Daha yakınlarda AKP’ye gereken teşekkürü(!) yapan Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu’yu arayan Bülent Arınç zam müjdesini şöyle vermişti: “Tasarı hazırlandı. Komisyonlardan hızlı şekilde geçirilip, en kısa sürede Genel Kurul’dan geçirilecek.” (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/4495113.asp?m=1&gid=69)
78. Başbakan Erdoğan, İHL ve meslek liseleri hakkında “Biz hükümet olarak bu bedeli ödemeye hazır değiliz” dedi.
Birlik Vakfı’nca İstanbul Grand Cevahir Oteli’nde düzenlenen ‘Meseleler ve Çareler’ konulu sempozyum. (http://arsiv.sabah.com.tr/2004/07/04/siy105.html)
79. Din Kültürü kitaplarına Hz.Musa’nın, Hz. İsa’nın ve Sevgili Peygamberimizin resimleri kondu. (2004)
80. Din Kültürü kitaplarında mezhep sayısı 4’ten 5’e çıkarıldı.
(Bakınız: Orta Öğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı 11. Sınıf, MEB Yayınları, İstanbul-2006, sayfa 65, İslam Düşüncesinde Ameli-Fıkhi Yorumlar)
81. Din Kültürü kitaplarına göre, mezheplere gerek yok.
(2005’ten beri okutulan 8. sınıf Din Kültürü Kitapları, Dinde Anlayış Farklılıkları/Mezhepler bölümü.)
Bazı kitaplarda bu görüş yumuşakça (!) ifade edilse de ilköğretim öğrencisinin kafasını karıştırmaya yetiyor.
82. Okullara gönderilen genelge ile Kuran-ı Kerim’de geçen bazı kelimelerin kullanılması yasaklandı: cemaat, cihad, fetva, halife, hicret, imam, imamet, kafir, medrese, mücahid, mümin, münafık, şehadet, şehit, şeriat, şirk, tağut, tebliğ, tekke, tevhid… Başbakanlık, İçişleri Bakanlığı’nı sözkonusu genelgeyi göndermekle görevlendirdi. (http://arsiv.sabah.com.tr/2005/01/13/gnd106.html)
83. Sekizinci sınıf Din Kültürü kitabının namaz tarifinde, bayanlar için “başı yarı açık” resim kullanıldı.
Aynı kitabın 91. sayfasında cemaatler için : “Bunlar tarikatlar gibi insanların din ve vicdan özgürlüğünü, ulusal birlik ve beraberliğini ortadan kaldıran gruplardır” ifadesi kullanıldı.
84. Bazı köylerde ilköğretim 1. sınıf öğrencilerine dağıtılan okuma-yazma öğreniyorum kitaplarında 13 ve 15. sayfalarında haç işareti bulunan, 3 çocuğun kilisede aldığı eğitimi ve kilise dualarını gösteren fotoğraflar kullanıldı. (MEB-TTKB’nin 12.07.2004 tarih / 115 sayılı onayını taşıyan AB destekli bu kitaplar, ücretsiz dağıtıldı.)
85. 2005’te onaylanan 5. sınıf Din Kültürü kitaplarında “Kelime-i Tevhid, Lailâhe illallah’tır” deniyor. (“Muhammedur-rasûlullah” ifadesine yer verilmiyor.)
(AB projelerini ve ders kitaplarındaki değişimi düşündüğümüzde “Muhammedur-rasûlullah” bölümünün yazılmaması, her şeyi anlatıyor. “Muhammedur-rasûlullah” ifadesi; Hz. Muhammed’in Allah’ın rasulü olduğunu söyleyen Müslümanları, Hz.İsa’yı rab ve oğul kabul eden Hıristiyanlardan ayırır. Bunu kaldırmak hangi düşünceden ileri gelir?)
86. Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in başörtüsü sorununa bakışı:
“Başörtüsünü sorun sayanların sayısı yüzde bir buçuktur. Halk hangi konuların öncelikle çözülmesini istiyorsa biz hükümet olarak bu sorunlara odaklandık. Bizim gündemimizde halkın sadece yüzde 1,5′inin gündeminde olan bir konu öncelikli olarak yoktur. Olması siyaseten de yanlıştır.” 24.05.2006 – Milliyet (http://www.milliyet.com.tr/2006/05/24/resim/birincisayfa.jpg)
87. Erdoğan, başörtülüleri 3-5 ağaca benzetti: “Yani burada bizim bireysel özgürlük anlayışlarımız eğer genel özgürlük anlayışının önüne çıkarsa herhalde yanlış yaparız diye düşünüyorum. Geneli kucaklamak durumundayız. Ormanı düşünelim, oradaki birkaç ağacı değil. Birkaç ağaç üzerinden hareket edersek yanlış yaparız. Nitekim Türkiye’de yapılan kamuoyu araştırmalarının bu konudaki neticeleri çok açık net ortadadır.” (http://www.akpgercegi.com/category/basortusu/)
88. Urfa’dan Ankara’ya yürüyen başörtü mağdurları Meclis’e girerken ‘terörist’ muâmelesi gördü. Üç kişilik heyet, polis tarafından ayrı bir odaya alınarak üzerlerindeki paradan çoraplarına kadar arandı. (6.1.05–Vakit)
89. MEB’e bağlı Yurt-Kur’un başörtülü ve sakallı fotoğraf veren öğrencilere burs vermeyeceği açıklandı. (09.10.2006 – Vakit)
90. AKP’li Kuşadası Belediyesi, hediyelik eşya dükkânı açmak isteyen bayana, başörtülü fotoğrafla başvurduğu için ruhsat vermedi. (http://www.stargundem.com/news/11299.html)
91. Meclis kitabında dedesinin sarıklı fotoğrafını gören AKP milletvekili: “Benim dedem sarık takmazdı; aydın bir insandı” dedi. (01.05.2004 – Vatan) (Sarığı karanlık sembolü görenler, başörtüsü için ne düşünür?)
92. Bülent Arınç: “Başörtü meselesi bizim namus meselemizdir. Bu sorunu çözmek bizim namus borcumuzdur.” demişti. (Kahramanmaraş mitingi – 2002)
· Arınç:“Başörtüsü sorunu çözülecektir; ama demokrasi çerçevesinde ve zamanı geldiğinde.”(28.12.04– Vakit)
93. Başbakana örtü mağdurlarından mektup: Sözünüzü tutun. (23 Nisan 2004 – Vakit)
(Bu mektuba hâlâ cevap verilmedi.)
94. Öğrenci affı getirildi. Yani zamanında başını açmadığı için okullarını bitiremeyenlere bir fırsat (!) tanındı. Peki nasıl mezun olacaklardı. Erdoğan, sorunu çözdü: “Peruk taksınlar girsinler.” (www.haber7.com/haber.php?haber_id=237241)
95. Abdullah Gül, YÖK’ün kurucu başkanı olan ve üniversitelerde başörtüsü yasağını başlatan İhsan Doğramacı’ya 2007 Meclis Onur Ödülü verilmesini teklif etti. (17.02.2007 – Zaman)
Bülent Arınç da Doğramacı’ya telefon ederek ödülün kendisine verileceğini müjdeledi.
· Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi Gül’ün teklif ettiği ödül, daha sonra Gül tarafından takdim edildi. (http://www.sabah.com.tr/2007/05/31/haber,06DCCD2256774F55BD39882429EF5F05.html)
96. Şubat 2003’te “Benim bu davayı geri çekmem bütün kadınlara hakaret olur” diyen Hayrunnisa Gül, bir yıl sonra AİHM’deki başörtüsü şikayetini geri çekti. (3 Mart 2004 – Vakit)
97. Abdullah Gül, Ahmet Vakur Gökdenizler’i Denizcilik-Havacılık genel müdür yardımcılığından büyükelçilik statüsüne yükselterek Montreal’e daimi temsilci olarak atadı. (30.10.2006 – Vakit) Adı pek çok skandala karışan bu kişiyi hatırlayalım: A.Vakur Gökdenizler, 1999’da Merve Kavakçı’nın ABD vatandaşı olduğunu Dallas Göçmen bürosundan öğrenerek yıldırım kriptoyla Ankara’ya bildiren kişidir.
98. Başbakan Erdoğan: “Başörtüsü konusunda hiçbir yerde, kimseye söz vermedim. Vaat etmediklerimizi, vaat edilmiş gibi gösteren, provake edenler var.” dedi. (www.gazetevatan.com/root.vatan?exec=haberdetay&tarih=05.04.2005&Newsid=50529&Categoryid=3)
99. Başörtüsü sorunuyla ilgili vaadi olmadığını açıklayan Başbakan, Fener Rum Patriği’ne söz verdi: “Bütün sorunlarınızı çözeceğiz.” (11.12.2004 – Vakit)
100. Yüz maddeye sığmayan A’dan Z’ye diğer gerçekler:
A. Yabancılara toprak satışına izin veren yasa çıkarıldı. (Dikkat: Ev, daire, bina değil; arazi satılıyor.)
B. Erdoğan, bebek katiline “Sayın” dedi.
C. Dışişleri Bakanlığı, Ebu Garip cezaevinde işkence gören Türkler ve diğerleri için harekete geçmedi.
Ç. Şimon Peres “AKP, Türk lokumu” dedi. (http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2004/09/02/515570.asp) Demek onlara göre öyle.
D. Devlet bakanı Kürşat TÜZMEN bir defile sonrası F. LOPES isimli kadınla kadeh tokuşturup şarap içti (10.02.2077 – Posta) Not: Bakan içki başında, başı örtülü öğrenciye öğretim yasak.
E. ATO raporuna göre son 4 yılda, yıllık ortalama 546.000 dosya, zaman aşımından düştü. (AKP’nin A’sının resmidir…)
F. Yasaklar devam ediyor:a- Başörtüsü yasağı, b-12 yaşından küçüklere Kuran öğretme yasağı…
G. AB hatırına Mardin-Midyat Bardakçı köyünün camisini kiliseye çevirmeye kalktılar.
Ğ. Kuzey Irak yönetimi AKP’yi zor durumda bırakmamak için 22 Temmuz seçimine kadar sessiz durma kararı aldı.
(İlnur Çevik ve bölgede görev yapan gazeteciler bildirdi.)
H. AKP 22 Temmuz seçim beyannamesine Başörtüsü, YÖK ve terörle mücadeleyi almadı.
I. 273 üyeli İsrail Dostluk Grubunun 173’ü AKP milletvekiliydi.
İ. Bazı AKP milletvekilleri, yolsuzluklara tahammül edemediklerini söyleyerek partilerinden ayrıldı.
J. Kıbrıs için “Çözümsüzlük çözüm değildir” diyen başbakan, “toplumsal mutabakat” diye bir şey uydurup başörtüsünü
çözümsüz hale getirdi.
(Başbakanın bizim icadımız dediği “Toplumsal mutabakat”, cumhurbaşkanlığı seçiminde kullanılamadı.)
K. Misyonerliğe yasal izin verildi. (AKP’nin gerekçesi Misyonerlik faaliyetlerini denetim altında tutmakmış…)
L. Bazı müftülüklerde ilk defa orkestra eşliğinde “Kutlu Doğum” Konserleri(!) düzenlendi.
(Vatandaş sordu: Peygamberimiz bu toplantılara katılır mıydı?)
M. Ezan sesinin kısılması için genelge yayınlandı.
N. Uygun görülen yerlerde Cuma namazının son 6 rekatı kıldırılmıyor. Yer yer bu konuda kavgalar oldu.
O. Kuran öğrenimi yasağını TCK’ya koyarak; dedelerin, ninelerin torunlarına Kuran okutmasını yasak saydılar.
Ö. Bir yandan özelleştirme yapılırken bir yandan da belediye şirketleriyle yeni KİT’ler oluşturuldu!
P. Ülkemizdeki yabancı şirket sayısı 3’e katlandı.
R. Borçlu vatandaşlarımızın sayısı 4,4 kat arttı.
S. Köylüler, çiftçiler, fındık üreticileri… protesto mitingi yapacak derecede mağdur edildi.
Ş. Ülkemizin toplam borcu (iç-dış), dolar bazında 2 katına çıktı.
T. Bankacılık sektörünün % 51’i yabancıların eline geçti.
U. Resmi açılışlar ve devlet törenleri, AKP seçim mitinglerine dönüştürüldü.
Ü. “Kuraklık destek” haberini, seçim meydanından Dışişleri Bakanı açıkladı.
V. Erdoğan, parti mitinglerine başbakanlık uçağı ile gittiği için tepki çekti.
Y. 5 senedir garibanların başörtüsü için toplumsal mutabakatı bekleyen iktidar mensupları, sıra kendi eşlerine ( Cumhurbaşkanlığı seçimine) gelince bunun demokratik hak olduğunu hatırladılar.
Z. Babası dışişleri bakanı olmayan kızlar, mezuniyet törenlerine başörtüsü ile katılamadı…

14 Temmuz 2007 Cumartesi

AKP AFİŞİNDEN YOLA ÇIKARAK FARKI GÖRÜN !!!

Yanlış afiş koymuşlar,hiç bir masraftan kaçınmadık ve biz yaptık afişleri.Ama önce haberimizi bir okuyun sonra resimlerdeki farkı görün.

AKP AFİŞİ TEPKİ ÇEKMİŞ ÇÜNKÜ! Antalya’nın Elmalı İlçesi’nde AK Parti ilçe binasına asılan afişte merhum Başbakan Bülent Ecevit’in Bill Clinton ile olan fotoğrafının kullanılması tepkilere neden oldu.

(DHA) — DSP Antalya İl Başkanlığı, AK Parti Elmalı İlçe Teşkilatı’nca hazırlanan merhum Başbakan Bülent Ecevit’in fotoğrafının da yer aldığı seçim afişi hakkında suç duyurusunda bulundu.

DSP Antalya İl Başkanı Ali Ulvi Büyüknohutçu ve partililer, Antalya Cumhuriyet Savcılığı’na verdikleri suç duyurusu dilekçesinin ardından adliyebinası önünde basın açıklaması yaptı.

Başkan Büyüknohutçu, AK Parti Elmalı İlçe Teşkilatı tarafından parti binasının balkonuna asılan afişe, merhum Başbakan Bülent Ecevit’in 2000 yılındaeski ABD Başkanı Bill Clinton ile görüşmesindeki fotoğrafının, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 2010 yılında Barack Obama ile görüşmesindeki fotoğrafla yanyana getirilerek, “10 yılda Türkiye’nin itibarını yükselttik” ifadesine yer verildiğini söyledi.

Fotoğrafın yer aldığı gazeteyi de gösteren Büyüknohutçu, AK Parti Elmalı İlçe Teşkilatı’nca hazırlanan seçim afişinin, eski genel Başkanları Bülent Ecevit ile DSP’nin manevi şahsiyetini zedelediğini belirtti.

Açıklamasında suç duyurusu dilekçesini de okuyan Büyüknohutçu, afişte Ecevit’in saygın devlet adamlığı duruşunun çarpıtıldığını, Ecevit’in kişiliğinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin itibarının alenen zedelendiğini belirterek,”Sayın Bülent Ecevit’in resmi kullanılarak ve o dönemde devletimizin itibarsız olduğu kastedilerek açık suç işlenmiştir. Hem merhum Genel Başkanımız Bülent Ecevit’in hem de DSP’nin manevi şahsiyetine kasıtlı olarak saldırılmıştır” dedi.

Büyüknohutçu, AK Parti Elmalı İlçe Başkanı Ümit Öztekin ile ilçe yönetim kurulu üyeleri hakkında Cumhuriyet Savcılığı’nca yasam işlem başlatılmasını talep etti.      

“AKP Sağlık Politikası: Yalanlar ve Gerçekler”

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ

“AKP Sağlık Politikası: Yalanlar ve Gerçekler”

Sağlık çalışanları 13 Mart’taki büyük miting ve 19-20 Nisan’daki eylemlerle seslerini yükseltti. Türk Tabipleri Birliği’nin AKP seçim beyannamesindeki sağlık icraatları ve vaatlerine verdiği yanıtlar, bu eylem sürecinin neden yaşandığını da açıklıyor.

Ankara – BİA Haber Merkezi
25 Mayıs 2011, Çarşamba

Türk Tabipleri Birliği (TTB) 12 Haziran 2011 Genel Seçimleri sürecinde dokuz yıllık iktidarında sağlık sisteminde yapılan değişiklikleri ve seçim beyannamesindeki vaatlerini değerlendirdi. Birlik, AKP’nin seçim afişlerinde ve kampanyalarında öne çıkardığı sağlıkla ilgili söylemleri 50 başlık altında topladı. Her bir icraat ve vaadin arkasındaki gerçeği ortaya koydu.
İşte TTB’nin hükümete verdiği 50 yanıttan bazıları:
1. Yalan: İstediğim hastanede tedavi oluyorum.
Gerçek: Sağlık sigortalı hastalar eskiden öncelikle devlet ve üniversite hastanelerinde, sevk almak koşuluyla da sözleşmeli özel hastanelerde tedavi olabiliyorlardı. Evet, şimdilerde hepsinde değil ama Sosyal Güvenlik Kurumu’yla sözleşme imzalayan özel sağlık kurumlarında tedavi olabiliyorlar. Yalnız küçük bir sorun var; taburcu olurken önlerine konulan milyarlarca liralık faturayı ödeyebilmeleri gerekiyor!

2. Yalan: Hastanelerde rehin kalma ayıbına son verdik.
Gerçek: Evet, hastaneler faturayı ödeyemeyen hastaları artık rehin almıyor. Hastaya senet imzalatılıyor, sonra icra memurları geliyor. Ödeyemeyenlere de hapishane yolu görünüyor.
3. Yalan: Genel Sağlık Sigortası Yasası çıkardık. Artık herkesin sağlık sigortası var.
Gerçek: İşsizlik sigortasından yararlanamayan işsizler, kayıtdışı sektörde çalışanlar, primini ödeyemeyen esnaf ve sanatkârlar, primini ödeyemeyen çiftçiler, 18 yaşını dolduran ve çalışmayan kız çocukları genel sağlık sigortasından yararlanamıyor.
4. Yalan: Genel Sağlık Sigortası primini ödeyemeyen vatandaşların primlerini devlet ödeyecek.
Gerçek: Yasaya göre aylık geliri asgari ücretin üçte birinden fazla olan her vatandaş prim ödemek zorunda. 1 Ocak 2012’den itibaren fakirlik testinden geçemeyen milyonlarca vatandaşın yeşil kartı iptal edilecek.
5. Yalan: Genel Sağlık Sigortası kapsamında sağlık hizmetlerinden ücretsiz olarak faydalanılacak.
Gerçek: Sağlık hizmeti alabilmek için düzenli olarak genel sağlık sigortası primi ödemek yetmiyor. Ayrıca katılım payları ve ilave ücret ödemek gerekiyor.
6. Yalan: Genel Sağlık Sigortası bütün sağlık harcamalarını karşılayacak.
Gerçek: Sigortalı vatandaşlara verilecek hizmetlerin kapsamı, miktarı ve süresi sosyal güvenlik kurumu tarafından sınırlanabilecek. Temel teminat paketi dışında kalan hizmetler için “tamamlayıcı sigorta” yaptırmak veya cepten ödemek gerekecek.
7. Yalan: Sigortalılar sadece ayaktan muayenelerde katılım payı ödeyecek.
Gerçek: Genel Sağlık Sigortası Yasası’nda 2009 yılında yapılan değişikliğe göre bundan sonra hastaneye yatanlar da, ameliyat olanlar da katılım payı ödemek zorunda kalacak.
8. Yalan: Muayene katılım payı sadece 2 TL olacak.
Gerçek: Genel Sağlık Sigortası’nın yürürlüğe girdiği daha ilk gün muayene ücretlerine zam yapıldı. Uygulama yargıdan döndü ama hükümet yeni bir düzenleme yaparak muayene ücretlerini % 650 arttırdı. (Aile hekimliği muayeneleri için getirilen 2 TL katılım payı yargı tarafından tekrar iptal edildi.) Artık her bir muayene için devlet hastanelerinde 8, özel hastanelerde 15 TL muayene ücreti ödeniyor. Üstelik, bu düzenlemelerle, daha önce muayene ücreti ödemeyen SSK’lı aktif çalışanlar, yeşil kartlılar, kamu çalışanları ve emeklileri ile aile bireyleri de artık ücret ödemek zorundalar.
9. Yalan: Sigortalılar, sözleşme imzalayan sağlık hizmeti sunucularından hiçbir bedel ödemeksizin faydalanabilecekler. İsteyen istediği hastaneye gidebilecek.
Gerçek: Milyarlarca lira ilave ücret ödeyemeyen vatandaşlar genel sağlık sigortalı olsa bile özel hastanelerden yararlanamıyor. Yeşil kartlı hastalar ise üniversite hastanelerine ancak sevk ile gidebiliyor, özel hastanelere ise hiç gidemiyor.
10. Yalan: 18 yaşın altındaki çocuklar koşulsuz olarak genel sağlık sigortası kapsamına alındı.
Gerçek: Annesi, babası sigortalı olmayan ve yeşil kart alamayan ailelerin çocukları Genel Sağlık Sigortası’ndan yararlanamıyor.
11. Yalan: 18 yaşın altındaki çocuklar için bütün sağlık hizmetleri ücretsiz.
Gerçek: 18 yaşın altında da olsa bütün hastalar katılım payı ve ilave ücret ödemek zorunda.
12. Yalan: Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) Yasası’nı sağlıkta ve sosyal güvenlikte norm ve standart birliği sağlamak için çıkarttık.
Gerçek: SSGS Yasası İMF ve Dünya Bankası‘nın direktifleriyle çıkarıldı. Norm ve standart birliği sağlanmadı ama emekli maaşı oranları % 23-% 33 düşürüldü, emeklilik yaşı 65’e, prim gün sayısı 7.200’e çıkarıldı. Emeklilik gerçekti, hayal oldu.
13. Yalan: SSK hastanelerini sağlıkta tek çatı oluşturmak için Sağlık Bakanlığı’na devrettik.
Gerçek: SSK hastaneleri “tek çatı altında topluyoruz” bahanesiyle özelleştirilmek için Sağlık Bakanlığı’na devredildi, tasfiye edildi. Şimdi, Meclis’te bekleyen Kamu Hastane Birlikleri Yasa Tasarısı’na göre devredilen SSK hastaneleri de dâhil Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastaneler doksan parçaya bölünecek, doksan çatı oluşacak.
14. Yalan: Aile hekimliği hizmetini başlattık. Aile hekimleri aile fotoğrafında yer alacak, evlere gidecek, yedi gün yirmi dört saat hizmet verecek. Bütün sağlık sorunlarınızı aile hekiminiz takip edecek.
Gerçek: Aile hekimleri sadece mesai saatleri içerisinde hizmet verir. Mesai dışında çalışmaz, eve gelmez. Aile hekimliği başlayalı beş yıldan fazla geçti. Ancak sevk zinciri nedense bir türlü kurulamadı. Aile Hekiminin kendisine bağlı vatandaşların bütün sağlık sorunlarını takip edebilmesi mümkün değil.
15. Yalan: Aile hekiminiz sizi doğumdan ölüme kadar izleyecek.
Gerçek: Aile hekimlerinin iş güvencesi yok. Sözleşmesi her an için feshedilebilir, siz de kendinize yeni bir aile hekimi bulmak zorunda kalabilirsiniz.
16. Yalan: Aile hekimliğine geçilince sağlık ocaklarındaki gibi yığılma olmayacak.
Gerçek: Dünyanın diğer ülkelerinde bir aile hekimine bin beş yüz, iki bin nüfus bağlı iken Türkiye’de üç bin beş yüz, dört bin nüfus bağlı. Aile hekimleri bütün gün yoğun bir şekilde hasta bakıyorlar.
17. Yalan: Vatandaşların sağlık hizmetine ücretsiz ulaşabilmesi için tam gün yasasını çıkardık, kamuda çalışan hekimlerin muayenehanelerini kapattırdık.
Gerçek: Son yedi yılda kamuda çalışan doktorların büyük çoğunluğu muayenehanelerin kapattı. Bugün yüzde doksan ikisi zaten tam gün çalışıyor. Ancak vatandaşların sağlık için ceplerinden yaptıkları harcamalar azalmak bir yana üç kat arttı.
18. Yalan: TTB doktorların tam gün çalışmasına karşı çıkıyor
Gerçek: Tüm sağlık çalışanları olarak tam gün kölelik düzenine karşı çıkıyor; grevli – toplu sözleşmeli sendikal haklar ve emeğimizin karşılığını alacağımız, emekliliğe yansıyacak, güvenceli ücretlerle tam süre çalışmak istiyoruz. Bu konuda hazırladığımız yasa tasarısı önerisini Sağlık Bakanı’na da ilettik.
19. Yalan: Doktorlar on yedi bin lira maaş alıyor.
Gerçek: Kamuda çalışıp o kadar maaş alan tek doktor olsa olsa Sağlık Bakanı’dır.
20. Yalan: Sendikaya üye olmak anayasal bir haktır.
Gerçek: Türkiye’de yaklaşık beş yüz özel hastane var. Sendikanın girebildiği özel hastane sayısı iki elin parmaklarını geçmiyor. Sendikaya üye olan işten atılıyor.
21. Yalan: Biz gerekli düzenlemeleri yaptık ama doktorlar hastalara ilgi göstermiyor, yeterli süre ayırmıyor.
Gerçek: Telefonla randevu sisteminde hastaya ayrılan süre on dakikayı bile bulmuyor. Randevusuz hastalar da eklenince hasta başına düşen toplam süre beş dakikaya kadar iniyor.
22. Yalan: İlaca erişim kolaylaştı. İstediğim hastaneden ilacımı alıyorum.
Gerçek: Sosyal Güvenlik Kurumu’nun bilgisayar sistemi doğru düzgün çalışmadığı için ilacını almak isteyen hastalar eczane eczane dolaşmak zorunda kalıyor. Üstelik, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) birçok ilacı ödeme listesinden çıkarttı. Bu ilaçların parasının tamamını vatandaşlar ceplerinden ödüyor. Dahası, SGK hesaplama yaparken benzer, eşdeğer ilaçların en ucuzunu esas alıyor. O ilaç eczanelerde bulunmasa bile reçetede yazılı olanla en ucuz ilaç arasındaki fark da hastaların cebinden çıkıyor.
23. Yalan: Sağlık çalışanları hallerinden memnun. Bu nedenle sağduyulu sağlıkçılar örgütlerinin eylem çağrısına katılmıyor, eylemleri marjinal gruplar yapıyor.
Gerçek: Hekimi, hemşiresi, dişhekimi, laborantı, ebesi, eczacısı, radyoloji teknisyeni, taşeron işçisi, bütün sağlıkçılar hallerinden şikâyetçi. Bu nedenle sağduyulusu, solduyulusu tekmil sağlıkçı sınıfı eylemler yapıyor. (HK)
* Türk Tabipler Birliği’nin siyasi partilerin seçim beyannameleri üzerine yaptığı ayrıntılı raporlara ulaşmak için tıklayın.

SASGEM

İŞTE AK (!) YILLARDA 9 YILLIK İSTİKRAR (!) !!!

MHP Antalya İl Başkanlığı Dev bir pankart ile 9 yıllık Ak Yıllar (!) İstikrarını gözler önüne sermiş.

Özellikle AKKÖRLER (!)’e ithaf ediyorum.

Buyrun ;

AK YILLARDA FARK ORTADA – İŞTE İSTİKRAR – AÇ GÖZÜNÜ ANTALYA !!! Tutuklu ve hükümlü 2002′de 60.000 kişi 2010′da 123.000 kişi

AK YILLARDA FARK ORTADA – İŞTE İSTİKRAR – AÇ GÖZÜNÜ ANTALYA !!! Çek yasağına giren kişi sayısı 2002′de 20.000 kişi 2010′da 105.000 kişi

AK YILLARDA FARK ORTADA – İŞTE İSTİKRAR – AÇ GÖZÜNÜ ANTALYA !!! İşsizlik oranı 2002′de %10.30 2010′da %11.90

AK YILLARDA FARK ORTADA – İŞTE İSTİKRAR – AÇ GÖZÜNÜ ANTALYA !!! İşsizlik sayısı 2002′de 2.464.000 kişi 2010′da 3.046.000 kişi

AK YILLARDA FARK ORTADA – İŞTE İSTİKRAR – AÇ GÖZÜNÜ ANTALYA !!! Gerçek işsiz sayısı 2010′da 6.290.000 kişi

AK YILLARDA FARK ORTADA – İŞTE İSTİKRAR – AÇ GÖZÜNÜ ANTALYA !!! Yeşil kartlı vatandaş 2002′de 12 milyon kişi 2010′da 18 milyon kişi

AK YILLARDA FARK ORTADA – İŞTE İSTİKRAR – AÇ GÖZÜNÜ ANTALYA !!! Boşanma sayısı 2002′de 95.000 aile 2010′da 150.000 aile

AK YILLARDA FARK ORTADA – İŞTE İSTİKRAR – AÇ GÖZÜNÜ ANTALYA !!! Kişilerin bankalara kredi borcu 2002′de 56 milyar TL 2010′da 531 milyar TL

AK YILLARDA FARK ORTADA – İŞTE İSTİKRAR – AÇ GÖZÜNÜ ANTALYA !!! Şirketlerin kredi borcu 2002′de 56 milyar TL 2010′da 377 milyar TL

AK YILLARDA FARK ORTADA – İŞTE İSTİKRAR – AÇ GÖZÜNÜ ANTALYA !!! Kişilerin tüketici kredi borcu 2002′de 6 milyar TL 2010′da 102 milyar TL

AK YILLARDA FARK ORTADA – İŞTE İSTİKRAR – AÇ GÖZÜNÜ ANTALYA !!! Kişilerin kredi kartı borcu 2002′de 4.3 milyar TL 2010′da 37.6 milyar TL

AÇ GÖZÜNÜ ANTALYA !!! 743.000 adet ödenemeyen çek tutarı 2002′de 2.2 milyar TL 1.910.000 adet ödenemeyen çek tutarı 2010′da 17.7 milyar TL

AÇ GÖZÜNÜ ANTALYA!!! 499.000 adet ödenemeyen senet tutarı 2002′de 816 milyon TL 1.600.000 adet ödenemeyen senet tutarı 2010′da 7.8 milyar TL

AK YILLARDA FARK ORTADA – İŞTE İSTİKRAR – AÇ GÖZÜNÜ ANTALYA !!! Toplam borç tutarımız 2002′de 224 milyar $ 2010′da 518.5 milyar $

AK YILLARDA FARK ORTADA – İŞTE İSTİKRAR – AÇ GÖZÜNÜ ANTALYA !!! İthalat 2002′de 51.5 milyar $ 2010′da 186 milyar $

AK YILLARDA FARK ORTADA – İŞTE İSTİKRAR – AÇ GÖZÜNÜ ANTALYA !!! Dış Ticaret Açığı 2002′de 15.5 milyar $ 2010′da 72 milyar $

AK YILLARDA FARK ORTADA – İŞTE İSTİKRAR – AÇ GÖZÜNÜ ANTALYA !!! Dış Ticaret Açığı 80 yılda 231 milyar $ 8 yılda 411.5 milyar $

AK YILLARDA FARK ORTADA – İŞTE İSTİKRAR – AÇ GÖZÜNÜ ANTALYA !!! Cari İşlemler Açığı 2002′de 0.6 milyar $ 2010′da 48.6 milyar $

AK YILLARDA FARK ORTADA – İŞTE İSTİKRAR – AÇ GÖZÜNÜ ANTALYA !!! Cari İşlemler Açığı 80 yılda 57 milyar $ 8 yılda 210 milyar $

AK YILLARDA FARK ORTADA – İŞTE İSTİKRAR – AÇ GÖZÜNÜ ANTALYA !!! Borçlara ödenen faiz toplam 80 yılda 139 milyar $ 8 yılda 408 milyar $

AK YILLARDA FARK ORTADA – İŞTE İSTİKRAR – AÇ GÖZÜNÜ ANTALYA !!! Kapanan iş yeri sayısı 2002′de 19.000 adet 2010′da 43.000 adet

AK YILLARDA FARK ORTADA – İŞTE İSTİKRAR – AÇ GÖZÜNÜ ANTALYA !!! Kişi başına düşen toplam borç 2002′de 3.172 $ 2010′da 6.986 $

Bunları Twitter’da paylaşan 1.sıra adayı ve halen milletvekili olan Prof.Dr.Tunca Toskay’a teşekkürler ve başarılar.